30 Mart 2011 Çarşamba

Aslında bir cevap var nedenlere dair.
Neden suskun olduğumuza,
neden kızgın olduğumuza,
neden üzgün olduğumuza,
neden asık suratlı olduğumuza dair bir cevap var elbet.

İnsan vücudunun 4/3'ü umutla doluysa eğer
çok kan kaybediyoruz dostum.
A sınıfı kan grubunun en arka sırasında oturan mutsuz,
sinirli, fakir bir o kadar kalbi yaralı çocuklarız.
O yüzden ten rengimiz bembeyeaz,
o yüzden vampir gibi kana muhtacız.

Hep iki-üç sınıf üstümüzdeki kızları sevdik,
hep başımızı belaya soktuk,
Mutluluğumuzun sırları ulaşamayacağımız yerlere saklandı hep,
Bizler Tanrı'nın bile sevmediği reçetesiz doğan hasta kullardık.
Annesi gögüs kanseri olan , anne göğsünden mahrum olan bebeklerdik.
Ellerine kirpi derisinden baston tutuşturulmuş ihtiyarlardık...

Aslında bir cevap var nedenlere dair.
Neden suskun olduğumuza,
neden kızgın olduğumuza,
neden üzgün olduğumuza,
neden asık suratlı olduğumuza dair bir cevap var elbet.

28 Mart 2011 Pazartesi

İnsan , akşam üstleri Tanrı'nın sürdüğü arabanın camından içeri kafasını uzatıp para için her türlü muameleyi yapacağını belirten yaratıktır.

26 Mart 2011 Cumartesi

Rus ruleti kol geziyor yanıbaşımda,

Ruh gevşetici kremler kullanıyorum artık,
Siyaha boyanmış adı gökkuşağı olan haplardan içiyorum beşer beşer,
uykusuzluk ilaçları soruyorum sağa sola.
Kargalar bir müddet sessiz ve açlık grevindeler.
Ameliyata alınıyorum bir müddet sonra,
Kalbimin yerine kör bir dokumacının işlediği gergef yapıştırılıyor.

uyuşturucu kol geziyor yanıbaşımda,

Sevda yanığı parmaklarımı kokluyorum,
Zenciler beyaz ,
beyazlar çekikgözlü,
çekikgözlüler sakat çocuk doğuruyorlar.
Ultrasonda radyasyon belirtileri ,
"Dağlarda kar sesi" ,
tütün tarlalarında Kazım Koyuncu notaları var.

15 Mart 2011 Salı

Adını kimsenin bilmediği,
yıldızsız bir otel odasında ölü bulunmak.
yalnız olmak lazım,kimsenin üzülmeyecegini bilmek ...
gülümsediginde 32 diş yerine bozuk para takmış insanları geride bırakmak,
başka bir dünyaya adım atmak,
yada bir çiçeğe can vermek..
kurda kuşa yem olmalı şu hayatın sonunda...
lanet olsun.

boktan...

güneşe yakın bir uçurtmayı tek başına izlemek istemiyorsan,
tek porsiyon ise hayatın,
yatağın tek'iz ise,
sevmek için ,konusmak için ,
sarılmak için,
kimseyi bulamıyorsan ,
kimseye yaklasamıyorsan ,
kimseye güvenemiyorsan sıçtıgın andır...
işte ben o bok denizinde yüzmeye çalışıyorum,
üstelik yüzme bilmeden ve can simidim olmadan...
boktan başlayan hikayelerin sonu her zaman kötü kokulu bitmiştir.

Dolunayda doğanların hikayesi...

Dolunayda doğanların hikayesiydi.
Hepsinin ortak noktası güneş tutulmasındn sonraki ilk dolunayda doğmuş olması değildi.
hepsinin ortak noktası çeşitli yaşlarda dibe vurmuş olması değildi.
hepsinin ortak noktası alkolik olmuş olması değildi.
hepsinin ortak noktası annelerinin doğumdan sonra doğurganlıklarını yitirmiş olması değildi.
hepsinin ortak noktası terkedilmiş olması değildi.
hepsinin ortak noktası iktidarsız olması değildi.
hepsinin ortak noktası babalarını tanımıyor olmasıda değildi.
hepsinin ortak noktası genelevde onlarca kadının içinde şımarık bir çocuk olarak yetiştirilip,
büyüyünce bütün erkekleri babası zannetmesi de değildi.

hepsinin ortak noktası yüzyıllık yalnızlıklara sahip olması idi.
hepsinin ortak noktası dikenli tellerle çevrili yastıklara yüzüstü uyumak zorunda bırakılmış olmaları idi.
hepsinin ortak noktası çivili yataklara,jiletli sevdalara maruz kalmaları idi.
hepsinin ortak noktası duvarlarında kan izlerinin diplerinde kırık tırnaklar bulunmasıydı
hepsinin ortak noktası sonu görünmeyen bir tünele girip tren ışıyla karsı karsıya kalmalarıydı
hepsinin ortak noktası yine bir güneş tutulması sonrası ilk dolunayda dünyanın çeştli yerlerinde intihar etmiş olmasıydı.
Dolunayda batanların hikayesiydi...
Ve bloglar tekrar özgür.