28 Aralık 2010 Salı

ya bilim adamı olmalıymışım yada deli...
kalbimdeki labirente fare alıp insanmışcasına sevmeye çalışıyorum...
parmaklarım sıcaklığa
Vücudum ateşe
Gözlerim dumana alışık değil.
kardan adamım ben sevgili , temmuzun ortasında.
elimi tut damlayan parmaklarım parmaklarında kurusun..
çöz kömür düğmeleri olan gömleğimi,
güneşe terket bedenimi,
buharlaşan yüregimi solumanı istiyorum..
nefesin olmak istiyorum...

23 Aralık 2010 Perşembe

Annesi bakire bir insan tanıdığında söz veriyorum unutacağım seni.

(çok klişe laflar bunlar vol.1)

22 Aralık 2010 Çarşamba

bunu bil...

suyun kaldırma gücünden yararlanarak,
düştüğüm dipsiz , aç-susuz , katıksız , katran karası gecelerden çıkmak için
ağladım günlerce...

Bütün yaralarıma tuz,
bütün inancıma ragmen beddua,
bütün tezlerime antitez,
bütün umutlarıma çıkmaz bir tünel oldu hayat.
Atmaya çalıştıgım bütün adımlarda yollar çekildi altımdan,
ne kadar sarılma isteğim olduysa hayata deli gömleği giydirilip kollarım hapsedildi..

Yerçekiminden yararlanarak,
kaçmak istedim ardımdaki çığdan,deprem kargaşasından,savaşlardan,
toklardan,ensesi kalınlardan,yalanlardan,kör gözlerden...

Bütün inancsızlıgıma ragmen alın yazısı denildi,
Bütün aydınlıga varma isteğime rağmen çekildi perdeler,

bilsem ki sana ulaşmak için bütün bu işkenceler,
acıyı bal eylerim,dikeni gül...
Boynuma büyük bir aşkla sarılmış yılanlar,
ne kadar sıkarsa sıksınlar onların yüzünden ölmem....bunu bil...

9 Aralık 2010 Perşembe

Kalp ve diger organlar , yemekler ve aşklar...
Her zaman aynı yemegi yerse bir insan vücudu başka vitaminlere ihtiyaç duyar.
O yüzden seçici olmalıdır insan. Aradıgı tüm tatları bulmak için uzun süre aç kalmayı göze almalıdır...
Afrika'da aç kalmış bir çocuga kafa tutabilirmisin?
Düşmeni bekleyen çakallardan kaçabilirmisin?
yada akbabalardan?
her akbaba sana çelme takacak kadar iyi karate ustası ve nazarını degdirecek kadar mavi gözlüdür.
Kalabalık içinde mutlu olmaktan , boş bir ortamda loş bir ışık olmaktan kaçının..

29 Kasım 2010 Pazartesi

bir deliden manzaralar vol 9

geçmişim , atlıkarınca eğlencesi çocukların,
şimdiki zamanım , gençken her boku yiyip 80 yaşına geldiginde elinde kutsal kitabıyla cam kenarında tövbe eden ve cenneti düşleyen amcanın hayatı kadar naif,
gelecegim yolların en çıkmazı..
Bekleme salonu yalnızlıgı sigaramın dumanı,
odam kütüphane sessizligi,
düşlerim ameliyathane telaşı..
""hemşire neşter ver düşlerimi deşecegim bir daha dikilmemek üzere,
ve sonra ellerimi tuvaletin deliginde yıkayıp bütün hayallerimi bok yoluna gönderecegim.""

25 Kasım 2010 Perşembe

Birgün,
belki yakın,
belki uzak,
ama sonuçta birgün..
Kimine göre yarın,
kimine göre değil,
ama elbet birgün..
Biraz karın ağrısı,
biraz mide bulantısı beklemek,
er yada geç birgün..
ya yıldızlara salıncak asıp sallanacagım güneşin doğuşuna kadar,
yada yıldızlara daragacı kurup sallandıracagım kendimi ay manzarası eşliğinde.
Çamurdan evler yapıp içine boktan hayallerimi koyacagım.
Kendi kahve falıma bakıp üç yada beş vakte kadar cehennemin dibine kadar yol gösterecegim.
Sonra tarot falıma geçip kimsenin tercih etmedigi sinek ikilisiyle güzel bir gece geçirecegim.
Delirecegim biraz cadı olup süpürgemi insanların götüne sokacagım,
yada yemegime zehir katıp en büyük günahları tadacagım.
büyü yapacagım önüme gelene,
bütün yasakları delip,cezalandırılıp,düşlerim kelepçeli şekilde uyuyacagım...
kışı çok severim.
elbiselerin ne kadar çoksa üzerinde o kadar yalnız degilsindir.
4-5 kat sarılanın vardır.
tuhaf...

21 Kasım 2010 Pazar

kanatır dudaklarını umutsuzlugun,
dişlerin kıpkırmızı
dilinden düşler süzer,
gögsünden kalbine , bacaklarından ayakparmaklarına dogru..
basar üzerine geçersin hayallerinin,
ayaklarının altı kan revan,
ardında düş izlerin kalır,
takip eder yalnızlıgın seni ölene dek..
sarılır gölgene dans edersin,
sarılır kendi ateşine yatarsın,
sarılırsın boş kağıtların kokusuna,
tükenmiş bir kalemle yazmaya başlarsın geçmişini.
herşey boş,
geçmiş,şimdi ve gelecek...

18 Kasım 2010 Perşembe

Ağlıyordu ay dedesi çocukların,
her evin bebek odasında bir hüzün.
çimenlere uzanmış bütün aşıkların gözleri yaşlı.
güneş söndü söneli hiçbir göz kamaşmadı mutluluktan,
gölgeler taklit yeteneginden vazgeçti.
ay bu yüzden ağlıyordu.
çocuklar bu yüzden ağlıyordu.
aşıklar bu yüzden...

13 Kasım 2010 Cumartesi

bilinmez

Sancılarım sıklaşıyordu
her an dogurabilirdim yeni yazımı..
"Güneşi söndürün" dedim,
"Ay'ı yakın."
uzandım yere,dertten sırılsıklam olan gömlegimi astıgım yıldızlara baktım.
çıkardım jiletimi önce kollarıma yazmaya başladım,
akan kanımı sürdüm topraga,öyle yada böyle kalıcı bir iz bırakmalıydım gider ayak dünyaya.
açarmıydı acaba kan çiçeklerim,
bir sevgilinin kulagına koyuldugu zaman sesimi duyarmıydı?
yada koklandıgı zaman bir aşık tarafından ben kokarmıydım...
Kaç çiçegimi yakasına asan çömez bir aşıga yol gösterici olurmuydum.
yada bir günde mi solardım...
bilinmez ne kokardım..

10 Kasım 2010 Çarşamba

Amele parmakları gibi oldu kalbim,
ne tutsam,kimle yatsam nasırlasmıs kalbim hissetmez,
ateş tutsan zor yanarım.
Toz olsam,üflesen benden uzaklara..
Kaçsam...

9 Kasım 2010 Salı

Güneş gözlerini kamaştırmıyorsa eger
ardında upuzun gölgeni bırakmıştır yalnızlıgına yardım edercesine.
sahibi geldi mutsuzlugunun,umutsuzlugunun.
kollarına açıp boylu boyunca uzan yere.
seni ömrünün sonuna kadar bırakmayacak ve hiç yaşlanmayacak olan en yakın dostuna sarıl birkere..
Güneşe minnettarsın..

6 Kasım 2010 Cumartesi

Otur,
anlat düşlerini.
nasıl yandı canın suyun ortasına,
yada nasıl kurudun bu yagmurda.
Hep yarım kaldın bu "tamam"ın içinde.
oysa hep kandırıldın Dünya küçük elbet karşılaşırsın diye,
gözlerin küçüklügü hesaba katılmadı hiç.
Yada kulakların aynı küçük seslere aşina oldugu.

Koşar "adım'dın" dünyaya.
Benim koşan ad'ım.
Sürekli karabulutlarda koşan ben'in unuttugum adımdın.
Yagmuru,şimşeği,yılıdırımı engellemek için o bulutdan öbürüne..
Hiç yürünmedi hayatın kıyısında pijamayla,esen yelde hayatın tadını çıkarılmadı,
oysa bir tarafı ölüm olan hayatın yaşam tarafındaydın.

bir takım elbiseli masa başı patronu ciddeyetindeydi tanrı.
Sürekli emreden , maaşını geç veren, zam ve mevki vaadi ümidiyle kandıran...

4 Kasım 2010 Perşembe

aşk biraz yagmurdur,
gökkuşağısındır,her yagmur sonrası dogan..

dilektir,
Tutamadıgın yıldızdır kalbin , sürekli boşluklara kayan...

yaramazlıktır,
bir çocuk gibi izin almadan sahipsiz bahçelere dalan..

sadakattir
meslegine çok baglı gardiyan gibi sürekli gözlerinin hapsine alan.
aşk,radyoda en sevdigin şarkının çıktıgı an okunan ezan gibidir.
Ya başlamadan kısarsın sesini.yada bütün günahları göz önüne alıp açarsın...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Gitme.

gitme..
yanımda kalıp eskiden beri giydigim ,
fermuarı sıkışmış ,
kolları artık kısa gelen ,
en sıcak günlere inat hiç çıkarmadıgım,
kalp kısmının tam üzerindeki cepte onlarca yama olan,
iki üç kat yalnızlıgı çıkarmalısın..

2 Kasım 2010 Salı

Birileri helvamızı yesede öldügümüzü anlasak..

26 Ekim 2010 Salı

Şubat gibiydim ,
4 senede bir mutlu olan..
otobüste dagıtılan acı kahveydim,
hiçbir yolcuma tat vermedim,istenmeye istenmeye içildim hep,
"agzımın tadı değişsin" maksatlıydım...geçici mutluluk..
korkuluktum hep çölün ortasında yapayalnız,
kollarım açık,kargasız,işe yaramayan..
yada Bukowski'nin söyledigi gibi afrikadaki çocuklara yardım için gönderilen ilaçtım,
hiçbir zaman içilmeyen (tok karnına)...

19 Ekim 2010 Salı

bir yanım saf alkol taşıyan kırık dökük bir gemi,
bir yanım ayakları suya batmış,gözü yollarda sarhoş deniz feneri...
üzgün olsam da , mutlu olsam da tüter dumanım bacadan.
haydi bu dertli geceye davet et beni...
sessizce yaklasayım yamacına,
dalgalarımı sundum sana , daya kulagını dinle herşeyimi.
bütün bir okyanus boyunca aydınlıgını aradıgımı duy sulardan.
ışıgını çevir gözüme,kör et beni,
kurtar yalanlardan...
hayat her iki cevabın yanlış oldugu ,doğru şıkkı muallakta olan tek sorudur.
a)tamam mı?
b)devam mı?

yol..

gitti , istedigim herşey gibi.
bitti.
Anadolu kokan dumanını salarak gökyüzüne,
raylarına çocukken çay kaşıgı koydugumuz bi trenle gitti.
tek fark çaykaşıgı yerine umutlarımızı koymuştuk.
Hiç frene bile basmadan,yavaşlamadan,acımadan ezdi geçti hayallerimizi.

Bir trendir hayat,aslında bir metro..
başın cama dayalı yolculuk halindesindir,
Son durağa geldiginde nasıl geçti derse birisi,
"biraz tünel ve karanlık..
sonu aydınlık biliyorum ama her an kaza yapabilir,
bir çocugun raylara koydugu umutlar bizi raydan çıkarabilir..
aydınlıga varmadan herhangi bir şekilde ölebilirim.."

14 Ekim 2010 Perşembe

Ruhum voodoo bebegi,
Öptügüm bütün kadınlar iğne...
Acıtıyorlar beni...

13 Ekim 2010 Çarşamba

...

Aşk kalbin kusmak istegidir.Kokusunu bile bile kendi bokunu koklama istegidir aşk.
Bir ağlama biçimidir..
ağzının gözünün dağılacagını bile bile 50 kişiyle kavga yapma istegi kadar gerçektir aşk.
Bilirsinki sonu acıdır gözyaşıdır.
Aşk inatdır bir bakıma,Kalp ve beyin arasında...

4 Ekim 2010 Pazartesi

Ağlamıyorum canım gözüme toz kaçtı
Hıçkırık sesi nerdenmi geliyor?
Kedidir kedi..
Ben yeşilçam tadında severken,
Sen hollywood orospusu ol,
Sakın düşünme beni.

30 Eylül 2010 Perşembe

Bir deliden manzaralar vol3

Yara bere içinde üç metin
olasılıksız,yaratılmamış,ölmemiş.
Sadece kimsesiz.
Sadece koşan,önüne bakmadan,
aldırmadan çukurlara ölümüne yetişmeye çalışan.

Umuda yolculuk yaparken kaza riskini göze almazsınız,
at gözlükleri çıkarılıp gerçekler görünmez.Adettendir çünkü.
Umudunun dikine ilerlemektir ölüm , en kör ve sağır halinde mutsuzlugu dogurmaktır.
Ebedi rahatsızlıga hazırlanmalı insan
Açıp bacaklarını çekmeli yüzü gözü yara çocugu içinden.
kendi kendini kürtaj yapmaktır sona yaklaşmak,
En güzel kıyafetler giyilip bilinmeyeni beklemeye başlarsın...
uzun uzun öpüstük
aşkını yagdırdın üzerime
ve ben yar'dan adam oldum...
doyumsuz bir kadının ispanyol sinegi almış bir erkek tarafından becerilmeyiistedigi kadar
bardagına bıraktıgın ruju tadarak içki içmek istiyorum :)

....

Yeni bir aşk ; doğup büyüdüğümüz şehirden yurt dışına bir müddet çıkmak gibidir.
yabancı bir dil,meraklı bakışlar,derdini anlatamamak...
Paran yoktur tercüman tutamazsın...
Ve kısa bir süre sonra evine geri dönersin,büyük bir pişmanlık ve yalnızlık özlemi ile...

29 Eylül 2010 Çarşamba

...

Hayat dediginiz şey , bir kedinin caddenin karşısına geçmek için fütursuzca yola fırlaması kadar kısa ve gereksizdir..

28 Eylül 2010 Salı

Bir hasta manzarası vol 1

Tanrı'nın sevmedigi hasta çocuklardık,
o yüzden mutluluk ulaşamayacagımız yerlere konuldu,
o yüzden tek oyunumuz yakar top oldu - kalp yakan..
o yüzden yerden yüksek oldu ihtiyaçlarımız
hiç bir zaman ulaşamadık..
o yüzden hiçbir zaman sobeleyemedik kimseyi,
yakalayamadık gelecegi...

Tanrı'nın sevmedigi hasta çocuklardık,
o yüzden bütün reçeteler bembeyaz kagıttan ibaretti, birşey yazmayan..
o yüzden hiçbir ilacın kutusunda adı yazmıyordu,
o yüzden bütün şurupların tadı acıydı (halbuki çocuklar için tatlı şuruplar yapılır)
o yüzden iyileşemedik
yakalayamadık gelecegi...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Bir delinin ateşi...

pardon ateşiniz var mı diye sordu.Kalbimin közünde yaktım sigarasını.

Bir deliden manzaralar vol 3..

Dayadın sırtını en güvensiz anlarında
Rahatlıgına önem vermedin.
Onun kollarında olmak,
isa'nın bakire bir kadından dogup ölümsüz olduguna inanmak kadar şaşırtıcı,
bir okadar da inanılması imkanlıydı.
Sonuçta her insanın bir eşi oldugu felsefesi Darwin teorisi kadar saçma değil
ve klasik bir cümle olan taşın bile eşi vardır onu da yosun sarar gerçegidir.

unutmaki sevgili diye yaslanacagın duvarın suratına
daha önce birçok sokak köpeği işemiştir...

Ya hayat sıçmıştır suratına dünyayı bombok göstermiştir,
yada yanlış seçtigi eş'ler ile pek eşleşmemiş tek eşsiz bir kelimedir.
Berlin duvarı gibi yıkmak istemiştir hayat...

Yaslanmadan önce çatlaklarını kapatıp daha sağlam olmasını gerektirir.
Biraz zamana bırakıp kurutmalıdır geçmişi..

Kalbi taştan beyni am'dan biraz şimdiki zaman.
bir terazi ise eger yaşam
Paranın oldugu kefe agır basar her zaman..

7 Eylül 2010 Salı

Bir deliden manzaralar vol 2.

masumluğun, bir dilencinin gözlerindeki para ver ve siktirgit,dudaklarındaki allah razı olsun cümleleri kadar yalan,
bakışların bir delinin sürekli saçma konularla etrafını rahatsız etmesi kadar ilgi çekiciydi.
bir sarhoşun on çeşit alkol kokan nefesiyle tiksinmeden öpüşmek gibi seni öpmek.sonunda sarhoş olmak gözlerinle..
Kırık kapı konu parmakların,
tutsam elimde kalacak,
tutmasam içinden geçemeyecegim.
bir ömür boyu gündüz yaşatacak hayalin,
Kıragı düşmez sabahları saçlarıma...
Ayaklarımda sevda yanıgı,deve dikenleri..
Yar'dan adam yorulmuş artık,
Delirmiş.
Akmış umutları paçasından aşagı,
Hiçbir çocuk gülmez olmuş bu diyarlarda,
kalpler bir o kadar solmuş...

6 Eylül 2010 Pazartesi

bir deliden manzaralar vol 1

yan etki yaptı gözlerin
reçetesini okudugum halde derman olmadı.
beklenmeyen bir durumda kime kafa atayım?
çoğu insanların aşkı yemekten sonra yemesi adetten olan tatlı iken,
ben hep köpek öldüren eşliğinde bol baharatlı acısı bol olan adını bilmedigim meksika usülü ilişkilere maruz kaldım..

24 Ağustos 2010 Salı

....

yazdıgım bi defter daha son yapragının geldigini gösteriyor,
yenisini koyuyorum önüme
henüz kirlenmemiş el değmemiş,
satırlarına dert düşmemiş
silinmemiş...
hani kalbin kadar şu temiz sayfa geyigi vardır ya,
külliyan yalan..
üzeri çizilmiş her kagıt parçası kirlenmiştir artık.
gözlerinden damlar mürekkep,pelikanlara inat.
imlasız sevmişimdir ben.
yüzünün herhangi bir ekinin ayrı yazılmasına müsade etmez gönlüm
bir bütün olarak sevdim seni
tdk kimin umrunda
ama yetmedi sayfalar seni anlatmaya


şimdi bütün eklerini,
noktalama işaretlerini,oluşturdugun kelimeleri,
sayfalarını yırtıp atıyorum bulutlara..
memleketimin her yerinde senden noktalar olsun...
her sabah doguya bakmaya zorla beni,
gözlerimden oku sözlerimi,
herkesin senin kadar güzel bakması dilegiyle.....

....

sakalındaki akları görünce sevinir insan misal: ben
kimi de üzülür saçlarındaki aklarından
boyatır çilesini,kandırır kendini.
bırak ardında kalanlar iz bıraksınsana,
kapatma geçmişini ve her zaman yüzleş.
sorarsa şayet insanoğlu çek siktiri,
yalanı değil gerrçegi aydınlatsın güneş...

21 Ağustos 2010 Cumartesi

kaç gece?

kaçarcasına uzaklasıyorum mutluluktan
deliligin bi eseri mi ?
pencere dışında bakışlarım
kavganın savaşın ortasına ufak bi çocuk yüregi umudum.
birazdan kaçacak yer de kalmayacak.
daima yaratılan sonsuz diplere uzandım
diplerden kum çıkardım kaç milyon gece.
kaç gece tek yattım,
kaç gece aç oturdum sofraya ve ekmek arası yalnızlık yedim
kaç gece?

3 Ağustos 2010 Salı

geçmiş zaman

Hüznü bir makam bu yol
kirli dalgalı saçlar
Duvarlar ardında
Yüzleri boyalı çocuklar
gözleri maziden kalma
siyah beyaz ışık saçan
ağızlarında zoraki gülümseme çizilmiş.
kanlı rujlar ile

geçmiş zaman ekiydi
di li yada di siz.
ne konustuklarının önemi yok.
hepsi dilsiz.


yanardagı gamzeleri ateş saçıyorken
gözlerinden buz damlıyor
bir o kadar soguk bakışlar hayata.
her başlangıç bir bitişin habercisiydi
kirli saçlı
zoraki gülümsemeli çocuklara.

geçmiş zaman ekiydi
di li yada di siz
hiç şimdiki zaman olamadılar.

29 Temmuz 2010 Perşembe

yıllar önce piknik yaparken kaybettigim
ve
yıllar sonra tesadüfen tanıstıgım ve ateşli bi şekilde sarıldıgım
sanki eskiden tanıyormuscasına yabancılık çekmedigim dudakların,
yine piknik yaparsak karıncaların sardıgı ekmegi ısırırken aldıgın tadı bana merak ettirirmi??

27 Temmuz 2010 Salı

bırak dağınık kalsın saçların
yataktan kalktıgın şekilde
en dogal halinle,
Hizmetçi tutmayalım düşlerine
tozlu kalsın vücudun
ben temizlerim hislerimle
Ruj sürme dudaklarına
Katıksız kelimeler kurmalısın
Yalansız sevda sözcükleri..
Gözlerine kalem degmesin
yoksa doktor girer evime..
kalbimi restorasyon yaptırıyorum
altıma yatmayın kafanıza gözyaşları düşebilir..

23 Temmuz 2010 Cuma

....

tanrı varsa eger
kesinlikle oyun oynuyor
klasik oyun degil ama
yapboz olarak yaratmıs bizi
parçalarımızı arıyoruz
müzik
yetenek
aşk
sevgi
ölüm
kalım
gökyüzü
deniz
maden ocakları
berfinler
güneş
uranüs
hapishane
suçlar ve cezalar
kitaplar.....
bütün parçalarımızı birleştirmeye çalısıyoruz
seneler geçtikçe yanlıs parçayı koydugumuzu farkedip dogrusunu arıyoruz
ama hiçbir zaman o güzel manzara resmini tamamlayamayacagız

22 Temmuz 2010 Perşembe

Son...

gökyüzüne dogru bir ışık
çıkıyor sakladıgım cebimden
inan sen aydınlıga
bitmesin umudun aniden...

yerle bir olmuş bir yaşam
bir enkaz,bir göçük, bir yıkım
son olmasın hayallerin
bu kiri al benden.

geçmiş zaman artık
yalan bütün gözler
tanıdıgım,gördüğüm

herşey yalan
hayat kısa
biraz siyah
hayal uzak...


uzak bir yolculuğa
derken merhaba
yapraklar kımıldıyor
sana el sallarcasına

sakallarım yere değene kadar
yürüyorum önüme bakmadan usanmadan.

geçmiş zaman artık
yalan bütün sözler
tattıgım,duydugum

herşey yalan
hayat kısa
biraz siyah
hayal uzak

21 Temmuz 2010 Çarşamba

terk ettim kendimi..

kadınlar matinesi kapısına terk ettim kalbimi,
"gönlü" zengin bir hatun bulsun diye...
acısın,sarılsın,isim koysun,ümidiyle ,
terk ettim kendimi..

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Şeytan-i

Uykusuzluk masallarında anlatılan şatafatlı yollar
şekerli evler , gülümseyen yüzler
ve aşklar..
Hepsi yalanlar kitabının önsözü...
Hiçbir zaman anne sıcaklıgında sarılmadı hayat,
Baba şefkatiyle uyutulmadı geceleri tatlı dillerle..
Kapagı pembe içi simsiyah bir aldatmaca,
Yazan kısmında Tanrı yazsada içerikte Şeytan görünmektedir..
Ve kitap her zaman son sayfasından okunmaya başlandı.
Mutsuz sonlardan mutlu başlara doğru.

16 Temmuz 2010 Cuma

Sallantılar...

hiç yalnızlıktan kalbinin sallandıgını hissettinmi...
oysa yalnızım.Kim sallarki salıncagımı...
uzun zamandır gülen yüzümü görüyorum aynada.
mutlu oldugum harçlıklarımdan,
ağlayan yanımı biriktiriyormusum kumbaramda,
kendime bile hissettirmedim.
Şu temmuzun ortasında üşürmü insan?
Üşümezse eğer neden bu ürperti,titremem...
içimdeki köpekler depremi haber veriyor.
Çok yakında yerle yeksan bir yürek,
Göçük altında kendi sidigini içip hayatta kalmaya çalısan bir adam olacagım...

Kürtaj yaptırmak istedim umutlarımı ama kıyamadım.
Hayalsiz yaşanmaz ya...
şimdi doğum sancıları çekiyorum.
Yarıp neşterle göğsümü söküyorum kalbimi.
Pencere önüne bırakıyorm uzun bir süre güneş görmesi için.
Bir türlü doğmuyor güne,bir türlü......

5 Temmuz 2010 Pazartesi

yetim...

ilkokula giden bir çocugun ögretmenine yanlıslıkla anne diye seslenmesiydin sen benim için. Başka bir kalbe tayinin çıktı.Ben yetim kaldım.....

21 Haziran 2010 Pazartesi

Göçebeyim

Göçebeyim,
şehirden şehire.
Ard arda sallanan ufuklara dönük el falları.
Vücudum bir vodoo bebegi.
Gittigim her şehir , tanıdıgım her insan ucu ısıtılmamış iğne..
Saplanıyor kalbime..

Göçebeyim,
Gözden göze,
Dudaktan dudaga,
Gögüsten gögüse,
terden kana..
Yatagım bir çivili yatak.
"Tekiz"
Sarılmak için sergiledigim onca çabaya ragmen,
Acıtıyorsun..


Göçebeyim,
Kargayım,
Siyahım,
Ugursuzum,
Kindarım...
Daldan dala
Damdan dama..
Hayatın korkulukları açmışken kollarını
Bana ne kadar sarılmak istesede,
ben hep içimdeki korkuyla yaşayacagım..

20 Haziran 2010 Pazar

Batıl bir inançtır umut kör gözlere.

neden dalgalı yollar?
neden hep yokuş yukarı?
neden sessizlige çıglıklar?
Bilinmeyen yüzlere karşı elveda derken.
Kırık aynalardan seker sözler
Binbir parçaya bölünür..
Dügümlenir bogazında en sesli hakaret dolu bel altına inen kelimeler bile.
Sessizlikten ibarettir yalnızlık.
Avuç falı büyüklügü gelecegin,
Kahve falı büyüklügü kaderin vardır,
Kursun misali dökülür günler başından aşagı.
Batıl bir inançtır umut kör gözlere.
Diplerden her daim kum çıkarmıstır kırışık eller
yeni umutlar inşaa etmek için.
Ama herdaim sudan çıkan kuma güven olmaz.
En beklenmedik zamanda kapı dışarı eder mutluluk....

14 Haziran 2010 Pazartesi

...

Hayat herkese çevir aç kadar kolay bir kapak sunarken,
neden bana annemizin "oğlum şu kavanozu açsana" dedigi zor bir kapak verdi?

12 Haziran 2010 Cumartesi

Son kez...

kalabalık bir "buğu" aksamının ardında
ayın hüznü altındasın,
yitik bakan dilenci gözlü bulutlar,
biraz sahte gürlüyor,
korkmayasın diye yıldızlara emir veriyor ay,
"tutun ellerinden,yorganı olun üşümesin"

Cam kenarları çatlak gözlüklerinin,
Çekiyor doktor güneşi doğanın rahminden,
Sızıyor gözlerine,
gözlerinden içini aydınlatmaya başlıyor.
Kahvaltını her zamanki gibi kapının önünde yapıyorsun,
Dizlerini kanatırcasına yere bastırıp,
tavşan kanı çay eşliğinde beklemektesin.
Söz vermişti seneler önce bugün için umutların,
gördügün bir rüya üzerine.

Ama ben yarın yola çıkacagım,
Dağlar,nehirler aşmadan önce,
ayna parçalarını birleştirip,
son kez bakıyorum,yıllardır görmedigim kendime,
Güneş dönerken mezarına,
Bu gece son kez tek kişilik yatakta çift kişilik yatıyorum

10 Haziran 2010 Perşembe

rüya kafesi

Uyusam,
gelecegin güne kadar uyanmasam,
bir gün,beş gün ,beş sene,on ay...
hiç farketmez ama sen gelene kadar uyanmasam.
Kimseler incitmese düşlerimi,
bedenimi eskitmese,
düşümdeki ben'i sunsam sana..

Yalınayak beklenmeli aşk..
ip üzerinde...
altına branda germeden,
beline ip baglamadan beklenmeli,
Düş'sem kime ne? Düş değilsem kime ne?
ne seyirci ister bu gönül ne biletci ne yer gösterici..
sarıl,getirdigin huzuru vur yüzüme,
uyandır beni,gel içeri,
sakladıgım dünyam rüya kafesi'nde...

6 Haziran 2010 Pazar

Susuzluk

oyun oldu bir ömür
önüm ardım sağım solum şimşek,gökgürültüsü oldu.
saklanmayan çarpıldı veyahut en agır cezaya çarptırıldı,
kırıldı kapler,mutlu oldugumuz günler yerden yüksek mevkilerde kaldı.

Oyuna benzemiyordu aşk,ciddiye alınmalıydı hayat dersleri
derken susuzluk başladı..

suyum oldun,
seni içtim,
seni ağladım..

Sen yokken
Kupukuru bir dal parçasıydı parmaklarım,yazamazdım sevdamı,
Suya hasret çatlak,kurak bir çölde filizlenmeye çalışırken yüregim,
açmazdı çiçeğim,
Yitik umutların ardından kurumuş gözlerim ağlamazdı,
Öpüşürken bile ıslanmazdı dudaklarım...

Oyuna benzemiyordu aşk,ciddiye alınmalıydı hayat dersleri
derken susuzluk başladı..

5 Haziran 2010 Cumartesi

Korkuluk

Elimde delik deşik eski bir çuval
içinde güzel günlere dönüşmesini istedigim dert ve çile tohumları.
Hayat ise mutluluk ekilen bir tarla.
Korkulugum ol kov üzerimizdeki kargaları,
Yagmurum ol besle umutlarımı,
Güneşim ol aydınlat yüzümü,
Kışım ol uyut beni , ört üstümü...

28 Mayıs 2010 Cuma

Deveyiz lan resmen

karanlık inandırıyor,
Yaktıgımız mumların ışıtacagına.
Belki tıpkı şirinler gibi iyi biri olursak,
Güneşte içimizi ışıtır kimbilir.
Şart koştu hep hayat mutluluk için.
şart koştu güzellikler kendini göstermek için.
Hep olasılıklardan bahsedildi.

Hörgücümüzde sakladık sevgimizi,
Zor günümüzde sarılmak için taşıdık onca yol sırtımızda...

Ona dair...

Damarlarımdan içeri kaynar sular,
Erimiş pet şişe yanıkları gögsümde...
Susuz dudaklarım çatlak,burun kanaması eşliginde.
Gözlerimin altı günde on paket sigara çukuru,
Ayaklarımda prangalar...
Boynumda tırnak izleri...
Oturtulmuş bir sandalyeye,
Yazlarım sıcak,göz pınarlarım kurak...
Belki rüya,
Belki gerçek.

Ardımda ayak izleri
"ama kime ait?"
Dilimde kimligi belirsiz bir isim.
Omuzlarımda yeni dogmuş yükler
(ki bu yükleri leylekler getirmiyor bizzat ben doguruyorum bir eşe ihtiyaç duymadan.)
Gögsümde yazdan kalma sevda yanıkları,
Gözlerimde yastan kalma "göz damlaları"
Yüregimde yardan kalma kimsesiz umutlar.
ve sen...
Kurumus kalbimde su bulmak için kuyu açacak kadar tanımsız,
Ölü mü diri mi oldugunu dokunarak bile anlamayacagım kadar ısısız.
Loş bedenimi aydınlatamayacak kadar ışıksızdın.
Çağırsam bana sağır,
Gelsem bana kör,
Gel desem bana topal,
Sev desem kalp nakline ihtiyac duyarsın.
Kimlerle konusuyorsun ey şizofreni yazar?
Bir rüyaydı sevgi sözcüklerini kulaga fısıldamak
o rüyayı gördüm,
belki yaşadım..
Ama hiçbir kulak haketmedi "seni seviyorum"u ondan başka...

10 Mayıs 2010 Pazartesi

mutluluk...

camın ardında saçları yandan tokalı bir kız çocugu vardi.
sobanın dibine uzanmış önünde defter kalem,
evin içi kızarmış ekmek ve soğan kokusu,
yanında kedi ve yumak ikilisi,
anne elinde örgüsü,
babanın elinde kumanda,
Pencere diplerinde kar...
hayat bilgisi kitabının herhangi bir sayfası gibiydi o camekan..
ben ise elimde ekmek cama mutluluk banıyordum...

Gel...

Gel...
İndigi zaman ay tepemize,
Uzaktan gel,
Deniz fenerime...
Önce buharın görünsün,
sonra yelkenin.
Gözlerin maviye çalmasada,
Elalığın...derin...
TUzlu tuzlu öp beni,
çenemi yosunların,
vücudumu dalgaların sarsın.
boğ beni içinde.
Yüzmeyi unutmak istiyorum gözlerinde
ölmeye bile razıyım,
ama gel..

Gel...
Nispet yaparcasına kuşlara,
Çok uzun bi seferden gel.
Aşılmaz dağları aş,
Geçilmez denizlerden geç,
Gelgitlere izin verme.
Medcezirlere engel kanatların...
Dokundun bana,
Gögsümü kanattın.
Şahin gibi baktın gözlerimi kanattın.
AL hadi beni sırtına,
Uçmak istiyorum bu diyardan.
Uçurumdan aşağı,
Alev alev lavların içine bırak,
yansın tüm yalanlarım.
Erisin tüm günahların sevaplarım,
Yeniden dogur beni kanatlarının üzerine.
Artık acımasın sol yanım...
Gel...

7 Mayıs 2010 Cuma

....

herzaman güldün.
görmekten korktugun,
yaşamaktan çekindigin,
omuzlarındaki tonlarca ağırlıktaki
sıkıntınım ben.
yaklaşmaya çalışma,
uzaktan bile gülme bana.

dokunmak yada yok olmak.
işte bütün saçmalık bu.
beşikten mezara kucaklar,
yalancı ninnilerle büyümüş,
kahkahamsı ağıtlarla,
topraga karışmışım...
alacakaranlık aşkı benimki,
kırık ayna parçalarıyla toparladıgım karmaşık yüzüm.
ve karşındayım.
irinler , iltihaplar,
kana karışmış mikroplar,
damarlarımda...
lanetlenmiş hayatlar,
susuz bütün çiçekler,solmaya yakın.
kırmızı yapraklar,
buzdan bir güneş ama
yakıcı sıcak eritiyor gözlerimi...
mavi ay cesaretime meydan okuyor,
örümcek ağları kaplıyor beynimi,
tüm hislerim,
düşüncelerim,feryadlarım,korkularım
içimde kalıyor.
kapıyorum gözlerimi hayata,
merhaba...

3 in 1

1-

kana bulanmış satırlar bunlar...
kesinlikle "negatif"..

satırlar;
şairlerin elinde şiirden
kasabın elinde sinirden arınır..

------------

2-

Tanrının gözüdür güneş
gözünü kapattıgı anda başlar suç devriyesi.
Bir nöbetten ötekine intikam saatleri.
Biraz kahpedir dünya
Tutulmayan söz kadar anlamsız
Bozulan yemin kadar değersizdir bir insan.
Bir kör kurşuna bakar aldıgın nefes.
kalem kılıçtan keskin değil,
Para can'dan daha degerlidir.
ki Değer kelimesi matematik defterlerimizde kalmıştır...

-----------

3-

esmer çocugun tehlikeden habersiz
minik ellerindeki oyuncagıdır tabancası...
Tetige bastıgında namludan ali ve oya gelir,
oya hamile...
okul fişlerimiz artık karı-koca olmuşlardır.
Daha ali gelmeden , oya top atmadan...
Işık ılık süt içmeden süt vermeye başlamıştır...
Beslenme saatlerinde çantasından çıkardıgı bebesini emzirmeye baslar...
gün gelir,
karnesini çocuguna gösterir:
-Bak anne sınıfı geçmiş...

cihan

15 Nisan 2010 Perşembe

dostum

kaç sokak köpeği üzerine işemişde haberim yokmuş ey dost diye yaslandıgım duvarlar...
hangi devrik cümleli bir aşığa defter,
hangi devrimci bildirilere yoldaş,
hangi şehirleri,yürekleri ayırmak zorunda kalmışsın...
Yüreginin arasına hapsettin,
Tırnaklarımla kazıdım içinde bulundugum durumu.
Yeri geldi çay kaşıgı
Yeri geldi kalem kullandım sevdama ulaşmak için...
Yüreğimi balyoz yaptım kimi zaman
çatlaklarını damarlarımla kapattım,kıyamadım...
Tünel kazdım altından,kaçamadım.
Gardiyana herkete yattı umutlarım.
Bir gözüm sürekli kapıda.
Yalnızlıgımı kırmaya çalışıyorum
Kusura bakma dostum
En sağlam yerine sapanımla cümlelerimi en sert biçimde atıyorum.
İstemiyorum artık mavi bir gökyüzü , takla atan güvercinler...
Agzında bedeninden ufak ama
dünyalar kadar büyük bir ot parçasıyla bir serçe görmek istemiyorum..
Çok geç doğmuşum dostum ,sürekli ölmüşüm.
Kollarına öfkeyle yaslanıp...
Bütün hayallerimi , satıyorum...

13 Nisan 2010 Salı

cenaze...

beni acilen musalla taşına yatırın,
öylece yatacagım ben...
bir imam,
üç beş eş dost gelsin cenazene.
kazma kürek unutmasınlar.
çocuklar gelsin ellerinde sular.
sevdalılar gelsin çiçeklerle.
seni kalbime gömüyorum öğle namazına müteakiben...

Marmara

sigaramın dumanlarını çalan rüzgarın önderliginde,
alçalan bulutlar eşlik ediyor masama.
görebildigim bütün gemilerin özgürlügüne el konulmus
boğazlarına kalın halatlar sarılarak,
elleri kelepçelenmiş...
İsyan ediyor vapurlar hayli kızgınlar,
tepelerinden duman çıkarırcasına...
tutsaklar denizi Marmara..

Kimi maviliğe daldırırken gözlerini,
kimi uyumayı tercih ediyor tuzlu suyu battaniye yapıp.
hala hırsız ve dertli rüzgar.
istese veririm son dal sigaramı son bir fırt çekip..
matrılar olmazsa olmazı bu tür efkar saatlerinin.
her yakamoz anına
maydonoz olurlar..
Sarhoş bir insan gibi,
özgürlüğüne yelken açmış bayraklar gibi
Dalgalanıyor özgürlük denizi Marmara..

Bir vapur daha teslim olmak üzere,
umutlarını rıhtıma boşaltıyor..
Bazıları çiçekle karşılıyor, bazısı tebessümle.
Bir diğeri tahliye oluyor beşiktaş'a karaköy'e dogru.
Ardında yaşlı gözler,
Bir daha buluşmak üzere ayrılmış eller,
Dudaklarda güzel sözler,
Yak son bir sigara daha
Sevda denizi Marmara...

8 Nisan 2010 Perşembe

vol. 7...

geceyi uyandırdı,
gündüzden astıgım yıldızları tutan ay ışıgı desenli mandalımın yere düşmesi..
ve gündüz oldu.
Gördügüm bütün rüyalar etkisini yitircesine,
Pazartesi sabahı kalabalıgı sonrası aynadaki "yalnız" gerçek , yaşanacak kabuslara bırakıyor yerini.
Yine her farklı surette aynı yalancı yaratıklar.
Yine her farklı beyinde aynı sahtekar gülümsemeler.
Ve yine yeni yeniden ağızlardan çıkan
izmaritine kadar içilen sabah yalanları.
üstelik kahvaltı yapmadan yalan söylemenin zararlı oldugunu bilindigi halde...

hergün onlarca kişinin tırnak arası pislikleriyle
nasırlı elleriyle
kiminin kıç,
bazılarının iç,
kiminin bacakarası
kiminin ise baca karası
kimin ise terli ellerinin koktugu
toplu taşıma araçlarında ayakta gidenlerin tuttugu
sıradan bir tutacak senin kalbin güzelim.
daha fazla konuşturmasın gözlerin beni.
çok pis üzerim...

7 Nisan 2010 Çarşamba

yarım kalmış şarap tadı...

Yarım dolu bardakların hep boş kısmını sevmişimdir,
şayet bardak senin ise...
çünkü orda kalmıs rujun dudaklarıma emanettir.

balonlar...

ufak bir çocugun elindeki , gökkusagının tüm renklerini taşıdıkları balonlar sensin sevgilim.
ama kızma bana.
o balonları imal ederken nasırlasmıs ellerimle dokunamıyorum tenine diye..

1 Nisan 2010 Perşembe

...vol 5

sebebi yok yalnızlıgımın
mutsuzlugumun , huzursuzlugumun.
körkütük bir sarhoşun midesiyim bugün..
bu yüzden bu huysuzlugum.
ne yaptıgımı bilmezliğim..

ağzım bozuk,
küfreden hayata,
müstehcen,
konuşmalarım açık seçik,
düşüncelerim fahişe sigarasındaki ruj izi,
ben ise körkütük bir sarsoşun elindeki şarabın sarılı oldugu gazete pa...rçasındaki çıplak kadın resmiyim.
80lerden kalan...
Dil üzerim...

Akşam üstü sokak lambası altında bekleyen bir kadının kaçmış çorabı gibi,
kaçmış uykularım.
bir arabanın önünde eğilircesine
eğilmişim hayata.
Ağır bir yük iken sırtımda yaşama sevinci
yaradır bendeki bu yürek
kaldıramaz onca kini.

23 Mart 2010 Salı

.......

Mutluluk yerden yüksek oynayan çocukların yüzlerinde kaldı kardeşim
Huzur gözbebeklerinde,
sevinç terden su gibi olmuş atlerinde gizli...
Umut ise kaydıraktan kayan çocugun kahkasında kaldı...
Anne sevgisi depremde annesini kaybeden Keko'nun gülümsemesinde...
Hiçbir battaniye veremez o kolların sıcaklıgını...
hiçbir kalorifer petegi,
hiçbir kömürlü soba...

Çocuk olmak böyle birsey.
Başına yaşanacak en kötü şeylerden biri gelsede,
Bir park,bir galatasaray forması
Bir çocugu mutlu etmeye kısa bir süreliğine olsada yeter.

Ama gel gör ki uzun vadede,
Hangi çiçeğin kokusu verecek o kokuyu?
hangi parfüm?
hangi yemek verecek o sütün tadını?
Hangi devlet hesabını verecek o kerpiç evlerin hesabını..
Eller 9 şiddetinde eğlenirken
bizim gönlümüz 5 i bile kaldırmıyor canım kardeşim...
Canım benim...

22 Mart 2010 Pazartesi

su...

Gelmek istemen bile yeter
Ben çagırmadan.
Gelmesende olur...

Sevmek istesen bile yeter
Dağlara aldırmadan.
Sevmesende olur...

Susarlar gözlerin konuştuğu yerde.
Saygıda kusur edilmez.
Konuşmasanda olur.

Derin siyah bakışlar , kin ve nefret.....
Kınında henüz bıçaklar,
Gözler kırpılmadan kılıçlar çekilmez.
Vurmasanda olur..

Daha er maydanı,
sabahın körü,horozun sesi.
Kuşların ilk cıvıltısı,
Tahta kapıların gıcırtısı,
Toprak damların kokusu,
Sıcak yataklarda hiç,
Yatmasamda olur.
Bir deniz kenarından güneşe hiç
Bakmasamda olur...

19 Mart 2010 Cuma

...kargalar

ne zaman güvercinlere bakmak istesem,
gözüme karga olarak görünürler..
Ugursuz,ölümsüz,kindar..
Tüylerini temizlemek için dumanı kullanan kargalar o yüzden yanımdan ayrılmazlar,kollarımı ne kadar korkuluk gibi açsamda...

17 Mart 2010 Çarşamba

"umut" adı altında yemek yemek

Hayat önümüze sunulan kuş sütü dahil olan bir yemek değil,
üzerimizde yaglı önlüklerle gittigimiz ,
tırnak aralarımızda umut adı altında besledigimiz kirlerle,
sağındaki solundaki arkadaşlarımızın üç beş dişi eksik,
kalan dişlerinin maltepe , samsun sigarası işbirliğinde sarıdan öte bir renk aldıgı
ve bundan tiksinmediğimiz,
Elini henüz yıkadıgın ama yemekhane kapısını tutmanla tekrar kire bulanan elimizle içeri girdiğimiz,
meşhur bilmemneci hasan usta'nın önümüze getirdiği , begenmezsek bile bi iki baharatla görünüsünü değiştirdiğimiz tabldotun bir gözündeki yemekti.


Beğenmemek olmaz.
Yemezsen arkandan koşmaz.


tabldotun diğer gözlerine umut adını vermiştik.
dileyen diledigi yemegi koymakta özgürdü aklında.
Düşünceye sınır yoktu ya.Hayal kurulabilirdi.
Herkese eşit pay düşerdi ustanın ellerinden...
Kapıdan geçene ibretle bakılırdı.
Yemek biter acı bir çay söylenirdi köşedeki çaycıdan.
Cigaralarda yakıldımı , duvardaki 15 senelik hülya avşar resmine baka baka açık saçık konuşmaktı hayat..
Kadın ile başlayıp,enflasyon ve futbol derken ustanın iş başı demesiyle sona erirdi hayat.


Çalışmasak olmaz.
Çalışmazsak karnımız doymaz.

16 Mart 2010 Salı

...vol 2

susmak ve susmanı istemiyorum...

Sessiz bir gece...
Sözlerime bıçak,
kelimelerime kurşun işlemez.
kanlı bıçaklı iki hece (sevgi-güven)
kötülüklerden arındırdım kalemimi,
haber ver kırmadan önce...

Susturulmakta istemiyorum...

Issız ve sisli bir gece...
cümlelerime yagmaz yagmur.
öznelerimin saçları kar.
Bir elimde baston...
mevsimleri kim takar,
çiçeklerim açtıgı sürece...

9 Mart 2010 Salı

Bir sonraki kitabımın adıydı yalnızlık...

Antidepresansız depresyona girmek gibiydi
bizim sevdalarımız.
yada bile bile lades demek gibiydi.
Acı çekmeyi seven bir bünye olarak yazıyorum..
Düşünüyorum o halde mutsuzum..

Bir sonraki kitabımın adıydı yalnızlık,
Bir sonraki sevgi,aydınlıga çıkma çabalarımdı.
Dudaklarımda üç kurusluk umut fısıltıları
Dilimde geçen yazdan kalma sevda mısraları
Aynanın karşısında fırtınadan arda kalmış yüzüm.
Kullara bahar Tanrıya güzüm.

İki şeride ayrılmıs bir kalbe sahibim.
Gidiş yolum akıcı da
Geliş yolumda daima çalışma var.
Sağdan gidenler fatura bulurlardı
soldan gidenler ise çamura saplanırdı.
Varamadı kimse yoluna
gelenler hep şarampole yuvarlandı...

Otobüslerde dağıtılan acı kahve eşliginde geçmiş bir çocuklugun öyküleriydi belki...

5 Mart 2010 Cuma

...vol 1

Dolma kalemlerime yalnızlık doldurdugumdan beri,
Defterim tek sayfa,
Masam tek ayaklı,
Işığıma tünemiş tek bir sinek.
Penceremde eş siz karga.
Sokaklarda eşsiz bir muamma.
İkizler bünyemde kargaşa.
Kalbim medcezir.
Bir padişah ise kaldırımlarda yalnızlar.
Dilenciler vezir.
Üç kuruşluk yalanlara aldırmayan bir yazar,
Aldırsa bile sonbahar yüregine kaç yaz'ar.

18 Şubat 2010 Perşembe

Kimbilir.

kelimeler...
aşk,özlem,acı,huzur,güzell
ik,çirkinlik,pislik.
hepsi bir kız çocugunun elindeki balonun içinde.
Üzerinde ilkokul önlügü,
saçları iki yandan tokalı,
önünde beslenme çantası ve içinde muhtemelen peynir ekmek var.
sırtında boyundan büyük ama müfredatından küçük bir çanta.
ayaklarının uçları birbirine bakmakta.
İlk bakışta görünmez gözleri,
ya ondan kısa olmalısınız görmek için
yada yere bakmalısınız.
Henüz 9 yaşında.
İki sene sonra ergen olabilir,
Belki bir sene sonra anne olabilir.
Kimbilir.

16 Şubat 2010 Salı

Üç nokta

Kiminin şiirleri yanık kokar
Kimininki izmarit
Katran karası bir yürekle yazılır
Simsiyah bir isyandır koydugun her nokta.

Ardı ardına ateş saçmalı ünlemlerin
Kiminin sözleri çok basit
Herzaman duvarlara terktir bu yazılar
Bu yazıda gökyüzüne üç nokta..

8 Şubat 2010 Pazartesi

Düne bugüne yarına dair...

sigara dumanından sekiller yapıp mutlu olma çabalarıydı ilk baslarda yasadıgım.
Sonra bulutlara anlam yükleme nöbetleri başladı.
Kelimelere bakıp anagramlar üretmek için fazla saftım ve
Güneşe gözlüksüz bakıp umutlarımı tazelemek içinde fazla umutsuz hissediyordum.

İlham denilen velet uzun zamandır zilime basıp basıp kaçar
Kovalarım arkasından,sigara yakarım,geceyi beklerim..nafile.
Gittimi gelmek bilmez geldimi bitmek bilmez.
Biraz istenmeyen misafir konumundadır.
Ufak beynimin üst köşesini işgal eder.Tüttürür durur.Uyumama asla izin vermez

Neyse kaldıgımız yerden devam edelim (hani su umutsuz vakadan)
Evet güneşe gözlüksüz bakıyordum.

Ufakken aydedeye kurdugum salıncaktan düştügümden beri dizlerimde ,dirseklerimde aynı yaralar...,kadrolu yaralar
Bir çocugun en mutlu oldugu anlardan acı çeken ben.
Atlı karıncaların at kısmından ziyade karıncalardan korkmuslugum.
Örümcek adamın duvara tırmanmasından ziyade eklem bacaklarından ürkmüşlüğüm..

Yazları sıcak ve kurak , kışları soguk ve yağışlı geçerdi,
ögretilen oydu en azından aksi yaşansa bile akdeniz iklimine emanetti küçük yakalıklarımız.

Neticede yakalıklar gitti kravatlar geldi gitti
Yüzdeki sivilceler yerini kırışıklıklara bıraktı.
Ama gel zaman git zaman sigara dumanı hala çeşit çeşit şekil çıkarmakta
bazen yuvarlak yapıp bana laf sokmakta..
Bulutlar hala açıldıgı zaman dedemin mavi gözlerini hatırlatmakta.

Küresel ısınma ne kadar olsada güneşe gözlüksüz bakmakta ısrar edenlerdenim...

3 Şubat 2010 Çarşamba

İçimdeki istanbul akşamları

Akşam üstü pis bir sokak lambasıydı yüregim.
Son kullanma tarihim çoktan geçmiş.
Başım hafiften eğik,
Kablolarım sarkmakta,
Sinirlendirilirsem eğer bir tehlike davetkarı olabilirim.
Uzaktan bakılırım.
Dokunan çarpılır,
Üzerime konan kuşlar bölünür,
Leşleri yerden kedi köpek yer.
ve arkalarından çıkarırlar..



Akşam üzerlerine gülümseyen bir sokak lambasıydı yüreğim
Çıkmaz sokağa terk...
Gece vakitleri fahişeler yakardı son cigaralarını
ve biraz daha güzel gösterirdim suratlarını travestilerin
Dokunan çarpılır.
Işığıma bakan aldanır..

Akşam üzerlerine umut saçan sokak lambasıydı gözlerim.
Firari yüzlerin,
Katran karası yanakların.
Avuçlarda tiner,eller burunda..
Gözler gelecege değil geçmişe bakan çocukların ışığıydım..


Fahişeler,pezevenkler,tine
rciler,katiller,hırsızlar,arsızlar...
gecenin tüm eğlencesi kaçar benden.
Üç beş sinek belirler tüm gelecegimi.
Yapayalnız ve hayalet bir beden...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Varlıgında acıtıyor yoklugunda..

seni bir iğneye benzetirsek;
samanlıkta aradığımsın.
tam bulamadım derken elime batan,
acıdan sallayınca elimi tekrar samanın içine karışan sen.
Hiç tanımadıgım - tanımadıgın birisi üzerine basmasıyla,
ayagından içeri dogru girersin.
İğne vücutta durmaz sürekli dolaşır bilirim.
Seni isteyen ellere batarken istemeyenlerin ayagından girip kalbine kadar gitsen bile,
hala istenmeyensindir.

Varlıgında acıtıyor yoklugunda.
Sadece bana sağır ve bana kör...

17 Ocak 2010 Pazar

hoşgelmişsiniz

yine tam saatinde geldi misafirlerim

gece üç beş depresif nöbetlerim.

şarkılar ardı ardına hüzün

mevsim bir okadar soğuk.

oda bir okadar sessiz.

ölüm çalmakta arka fonda.

mevsimin aksine güzüm.

dallarım yere bakmakta,

çırılçıplak.

"düşlüyorum bu kenti

son bir aşk gibi"


11 Ocak 2010 Pazartesi

Yorumsuz 2

Sana ne kadar benziyorum? dedin.
Puslu bir aynada kendime bakıyorum.
Yüzümü ne kadar seçemesemde biliyorumki benim yansımam var karşımda.