7 Kasım 2011 Pazartesi

Saat kaç ? dersin , cevap alamazsın ya. İşte o dakikalardan bahsediyorum.
Laf arasına girmek gerekirse çok net bir biçimde , s ı k ı l ı y o r u m.
İstiyorum ki birileri bana hayatın reklamını yapsın.
Ama biliyorum ki reklamlarda oynayanların işi yalandır ve sadece güzel kadınlar seçilir tanıtımlar için.Bana yaşamı bir ürün olarak tanıtmak için gözlerinde dolar işareti olan insanları göndermeyin.Almam kapıdan içeri.
Reklamdaki ürün değildir tanıtılan ,bizzat ürünü tanıtan kişi ürünün ta kendisidir.

Farkındasın ki bu gece bulutlara misafirim.Yatakları rahat ama uyurken düşebilirim.
Evde yalnız kalmaya korkuyorum, çünkü:
Bilerek ve isteyerek elimde sigarayla uyuyabilir,
Ütüyü masasının üzerinde açık halde bırakıp film izleyebilirim.
Evet,
Küveti suyla doldurup,içine saç kurutma makinesini atıp ,duşa girebilirim.
Yapabilirim her an.
Çatıda anteni tamir ederken muz yiyebilecek kadar yetenekli ve kabuklarını ayağımın dibine bırakacak kadar umursamaz olabilirim bu gece.
Evet bu gece kendimi çok sevdiğim için antidepresan kullandımki bu ilaçlar intihar eğilimini arttırıyor.

Laf arasına girmek gerekirse çok net bir biçimde , s ı k ı l ı y o r u m.

27 Ekim 2011 Perşembe

Yaz oldumu yazar,
Kış oldumu kızarım.
Ben her sonbahar,
Mütemadiyen susarım.

Kurduğum cümlelerden,
çalınmış en güzel sıfatlar.
Şaşırma ağlarsam,
Şu aralar çok yalnızım.

İğne olsa dilim,
Kalın olur ipliğim,
Sadece öpüşür,
Yaralarını dikemem.

20 Ekim 2011 Perşembe

bu gece içmek istiyorum hayatı en büyük mey kadehinde.
öldürmek istiyorum herkesi.
mevcut acıyı başka bir acı öldürür.

9 Ekim 2011 Pazar

Ateşkes

Uzun zaman geçti o büyük yangının üzerinden.
Yerle bir olmuş bir kalp,
Enkaz bir sevda devraldım tanrıdan.
Elimde sigarayla uyuyor,
Ütüyü masasının üzerinde bırakıyorum açık halde.
şimdi kim bir sigara yakarsa,
ondan seni istiyorum.
çünkü sadece ucuz tütün kokan saçlarını hatırlıyorum.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Elleri ,boş ceplerindeyken mutlu olabilenler sadece çocuklardır.Ki ben çocukluğumu özledim.
Aslında ben kurmadığım hayalleri bile özledim.Ben baya bir özledim.
Aslında.
Özledim...

Dudakların dikili iken gülemezsin.
Ellerin nasırlı iken hissedemez,
Ruhun yoksa yaşayamazsın.

Bize kavgalardan uzak durulması söylendi hep ama yaşamak başlı başına bir kavgaydı.Ve dövüş sporlarına doğuştan aşina olmanız gerekiyordu.
Yüzmeyi daha ufak yaşlarda öğrenmek lazımdı çünkü bütün sevdalar boyumuzu aşan denizler gibiydi.
Benden size ufak bir tavsiye,çocuğunuza konuşmadan önce kötü kokulara alışmasını öğretin.Zira dünya gitgide boktan bir hal alıyor.
Artık yaşlı gözlerle baktığınız arkadaşınız size yaşlı gözlerle bakmıyorsa deyim yerindeyse yaş'lanıyorsunuz.
Başka nasihat vermek gerekirse ergenlere: yanınızda bol su taşıyın.Ateşten gömlektir geleceğiniz.
Yada Guru'lara takılın.Çivili yataklar üzerinde yatmaya,cam kırıkları üzerinde yürümeye alışkın olursunuz.

Dilini yalamak için değil tat almak için kullanıyorsan iş hayatın kısa sürer.
Gözlerin kapalı iken sevemez,
Düşene tekme atmadığın sürece yaşayamazsın.

16 Eylül 2011 Cuma

İri yarı cüssesine,
Kıllı kulaklarına
Boynundan taşan gögüs kıllarına,
Şivesine,
Kollarındaki anlamsız dövmelere,
Çirkin suratına,
Kokan vücuduna,
Sapsarı dişlerine,
Maltepe sigarası kokan saçlarına aldanıp,
Ondan korkmaya,
Çekinmeye,
Kaba konuşmaya,
Onu küçük görmeye başlarsanız,
Yollarda kedi köpek gibi canlılara arabasıyla çarpıp kaçan ve arkasından annesi dahil tüm sülalesi itina ile anılan o orospu çocuğu siz olabilirsiniz.
Yada 90 yasındaki bir kadının kolundaki bilezikleri çalmak için eve gizlice girip adet yerini bulsun diye tecavüz edip öldürüp evden çıkan insan görünümlü yaratıklardan biriside olabilirsiniz.
Çünkü az önce yukarıda bahsettiğim pis kokan tanımadığın adam hakkında ön yargılı davranarak onu öldürdünüz.
Bu yazının konusunu ben değil siz belirliyorsunuz.bu roman değil,
kariyer yada kendini geliştirme kitaplarının anlattığı nasihatimsi şeyler değil,
saçları iki yandan tokalı şirin kızlar için yazılmamıştır.
Kimsenin kendini iyi hissetmesini istemiyorum. eğer böyle birşey isteseydim hepinizi ereksiyona ugratacak porno hikayeler yazmayı denerdim yada size dinden mucizelerden bahsederdim.
Bu yazı sadece takıntılı ve arıza insanlara hitap ediyor.sivilceli ergenler sayfaları sadece yapıştırmak için kullanabilir, geri dönüşümlü bir hayatı paylaşıyoruz.

Dış görünüşünü begenmediğiniz insanlarla aynı özellikleri paylaşıyor olabilirsiniz."Kendi kendine yetme felsefesi" gibi. Bu sizi utandırmasın .
Kendi kendine yetme felsefesi , insanın aradığı huzuru gündelik olaylardan çıkarmaya , biraz polyanna olmaya iter.o yüzden kendinizi ne kadar farklı görürseniz görün karşınızdaki kişi her an sizin bir kopyanız olabilir.( o kişi pis kokan biri de olabilir bir katilde, bir milletvekili de)
Ne kadar mr.bean gibi kendi posta kutusuna yılbaşı tebrikleri postalayıp,postacı getirdiğinde sevinecek kadar delirmese de, tatil günlerin(özellikle pazar) saati bilerek 6 ya kurup "bugün iş yoktu dimi yaaa" deyip huzurla tekrar yatmayı çok seviyor olabilir bu pis adam, tıpkı senin gibi. Yada çalışırken,dersteyken saate uzun süre bakmazsınız,"zaman ne çabuk geçti" demek için.

Sevmediğin adam da geceleyin tam uyuyacak iken tv den gelen çaaaat sesinden korkuyor olabilir. Bu kişi yakısıklı da olabilir, çirkin de, deli de,kasapta.
O da ögrenciyken iyi geçen bir sınavın ardından soranlara "kötü geçti bu sefer kesin kaldım" demiştir ve mutlu olacagı zamanı sonraki güne saklamıştır.
Yazının anafikri "orospu çocugu olmanın alemi yoktur"dur.
Karşındaki insan nasıl görünüyorsa görünsün.!
Biraz çocuk olmalı insan. Çocuklar güzel, çirkin,zengin,fakir demeden arkadaş olabilir.
İzlemeyenlere çizgili pijamalı çocuk filmini tavsiye ediyorum.

11 Eylül 2011 Pazar

ayak üstü

yaralandım,
kentin herhangi bir tenha sokağında.
zaman,kader,kısmet
hepsi fail.
kan revan içinde,
ben gezgin.
ben bezgin.
ben dargın.
bu gece ölemeyeceğim,
kusura bakmasın azrail.

9 Eylül 2011 Cuma

köşede sahibini bekleyen bir gölge,
cesedini bekleyen eski model bir araba bagajım var.
asitlerle yıkadık yüzümüzü gün boyu
beddualar dudaklardan çıkmak üzere,
dışarda bizleri bekleyen günahlar var.
kalbim beyaz görünüyor diye duygusuz sanmayın
çatlaklarım kapansın diye krem sürdüm hepsi o kadar.
dudaklarıma acı biberler sürüyorum yatmadan.
sevgi sözcükleri söylememeye yeminliyim bu aralar.

5 Eylül 2011 Pazartesi

gök kuşağı toprak ananın makyajıdır.

21 Ağustos 2011 Pazar

siyah-beyaz resimlere sattım ruhumu,
mutlu olmak için,
eski günlerin anısına.
insanlar "hunhar" dilinde gülerken yalanlarla,
ben türkçe ağlıyorum bütün semtlerde.
artık bana bütün mutluluk İstanbul hatırası...




11 Ağustos 2011 Perşembe

bir kenara bırakırsak kafiyeleri,
bir kenara bırakırsak gülen yüzlü kelimeleri,
nefes darlığımdan bahsetmek gerekir.
çıkmaz sokaklarımda dolaşmak istersen
yanında oksijen tüpü getir.
tekin değildir ruhum,
huzuru beklerken uykusuz,
saatler o'na çok var oluyor hep,
sırtımda akrepler sevişir...
çekil! yalnızlığım üzerine düşmesin.
cümlelerimi en huzurlu yüklemlerinle bitir.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

konu o olunca ben yanlış anlamaya meyilli oluyorum.
o bana söverken ben sevdiğini sanıyorum.

7 Ağustos 2011 Pazar

başladık yine hadi hayırlısı.saat gece 1 e 25 var , uyanma problemim var + sabah 5 bucuk ta kalkıp işe gitmem lazım , uykum da var.uzun bir yazı olabilir. aklımda ölüm yaşam ikilemi var.zorlamadan ağlayabilir sikseler gülemem.bi iki cümle öncesine ilaven saçma bi yazı da olabilir hatta olacak. bak birden yazma isteğim gitti , ikizler burcu dengesizliği der geçerim.
gündüz evde kertenkele gördüm uyurken aklıma gelir ve uyuyamam diye de korkuyorum. muhtemelen yazıyı okuduktan sonra ayyyy evde kertenkele mi var nasıl yaşıyorsun diye bir tepki göstereceksin. insanoğlu sığ beyinlidir bu kadar cümlenin içinden bumu aklında kaldı der geçerim. aptalsın çünkü herkes gibi. bende aptalım.
------------------------------------------

yazlarım da kışlarım da "içimde" oldukça yağışlıdır.
tanımayan bir çift göz ile bakıldığında yüzüm akdeniz,
ama aynaya baktığında iklimim bildiğin karadeniz...

başını duvarın kenarından uzatıp bir çocuk edasıyla "bak burdayım" desen,
geçmişte çok sevdiğim, çok tanıdığım biri olsan,
yada bir şekilde dejavu yaşatsan "ben bunu bir yerden tanıyorum ama nerden" diye düşünsem"
yeniden tanımaya başlamasam insanları,
yeniden yalanlar duymasam.
yeniden olmadığın biri gibi göstermeye çalışmasan kendini.
ispatlamaya çalışmasan bana kaderini.
insanlar hayatı durarak,emekleyerek,yürüyerek yaşarken, damakta tat bırakan şeyleri yavaş yavaş yerken,
ben dilsiz yemek yemeye çalışmasam,nefessiz kalana kadar koşup yaşamaya çalışmasam diyorum,istiyorum.

güçlüyüm boyum kadar engelleri aştım,
güçsüzüm boyumdan daha büyük engelleri aşanlar var ve hala gülebiliyorlar.
farkındayım yoruldum,
farkındayım sıkıldım,
farkındayım daha zor durumdakilerin yaşadıklarının zerresini bile yaşamadan sıkıldım.
aslında şunun farkındayım dostum yemin ediyorum insanlardan sıkıldım,dostum dediğime bakma tamamen kelimenin karizmatik oluşundan..

ne yalan söyleyeyim uzun süredir ölmek istiyorum.
aslında daha uzun yazmak istiyorum ama yazdıkça intihar mektubuna dönüşüyor üzülüyorum.
o yüzden bütün yazılarımı kısa kesiyorum.
ben uzun yazarsam hayatım kısalır.
bu gecelik istemesem de bu kadar.
bu yazının sonuna ":)" yapılan yorumlar yazanlar ölsün istiyorum.

----------

uyusam
nefessiz kalsam
göz pınarlarım şişene kadar uyanmasam
bir rüya görsem günebakanlar arasında çocukluğumu,
başımı kaldırıp onlarla beraber güneşin doğuşunu izlesem.
failimdir yalan,
dilim tamamen kör,
gözlerim nasır tutmuş.
derinlerde bir yerlerde var bir sevda toprak üzerine
türkü memleketli oluşumdan değil bu sevda
tamamen ölüm üzerine.

31 Temmuz 2011 Pazar

bu gece yıldızsız bir otel odasına sevişmeli
Romantizme inat kapı gıcırdısı fon müziğimiz olsun.
sen kaçmış çorabın ve ağzındaki sigaralıkla kimliği belirsiz bir orospu,
ben timsah derisi şapkam ve yıldızlı çizmelerimle şehir kovboyu.

en ucuz şaraplarla yıkanmalı bu gece.
pencereden boş bira şişeleri atıp tecavüz etmeli karanlığa.
tutanaklara adım geçmeden,
sırtımda cop izi olmadan ölmek istemiyorum.

sevdiğim kadına vücudumdaki yara izlerini göstermek istiyorum .
dizlerimdeki yaralar çocukken oynarken,
kalbimdeki yarık ise kaderim yazılırken aldatıldığımdan olmuş.

tek kişilik yatak olmalı.
bu gece sadece benimle değil
yaralarım ve yalnızlığımla sevişeceksin.
ücretini Tanrı verir...

27 Haziran 2011 Pazartesi

bir sevdanın arefesinde kaç gün bayram izni verdin kalbine?
kaç kere elinde çiçekle karşıladın aynada kendini?
kendini hazır hissettinmi bir uçurumdan bakarken yaşama sevinci duyup geri çekilmeye?
geceleri aniden teşhisi konmamış yalnızlıklarla tutuldumu boynun?
Gösterdinmi hayat amcaya pipini yeğenim!!!

22 Haziran 2011 Çarşamba

Hatırlattığınız iyi oldu Carry ,
Ben tırnaklarımı çok az keserim, doğrudur,
midenizi bulandırdığım için özür dilerim.
tırnak aralarımda gördükleriniz kan evet, yanılmıyorsunuz.
Düşündüğünüz gibi bir cinayetin faili değilim,
çok azgın bir hayat ile karşı karşıyayım günlerdir,
Her gece mutsuzluk beni becerirken tırnaklarımı sırtına saplıyorum.
hüzne doymuyorum.
Bu kan Hayat'ımın kanı.

14 Haziran 2011 Salı

Geceleyin bir otobüs camından gideceğin yolu izlemek istersen,
göreceğin sadece gerçmişindir.
Öpmek istersen kırık bir aynada kendini,
öpeceğin yüzlerce sen'sindir.

Uyumadan önce ne düşünürsen,
uyandığında hatırlayacağın o değildir,
Ölürken ne düşünürsen,
Emin ol ki yaşadığın o değildir.
yol üstü yemekhane aşçıları,
hiç duymadığım yastıkaltı şarkıcıları,
perdeler ardından bakan meraklılar,
sokak hayvanlarına su verenler,
her boka gülmeyenler,
ota boka üzülmeyen insanlar,
hadi bana Hayat'ın reklamını yapın.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Bugün demir attım kör kuyulara,
bu tıpkı kırık parmaklarla piyano çalmak gibi.
Boynumdaki kırmızılıklar sevgili dudağından değil,
yalnızlık denen kan emici sülüklerin eseri.

yetim bir çocuğun pazarda tanımadığı annesini araması
Ne kadar acı değil mi?

7 Haziran 2011 Salı

Hayatperest...

Ben ki çamur akan bir ırmakta tersine dogru ilerlemeye çalışan yamalı bir kayık,
ben ki üstü kapalı sözlerde ima edilen en belden aşağı düşünceler,
ben ki yüzü suyu hürmetine saklanılan hazreti bastonu yaşlılığında...

Gemiler yakıldı çoğu gece yıldızların altında,
Kör sevgilinin eline tutuşturuldu deve dikenleri,
Binbir türlü yalan söylendi umutları satın almak için,
Hayallerimizin tabanları kanadı hayat denen dikenli telin üzerinde yürürken.
Emeklerken gözbebekleri cam kırıkları döküldü yollara,
Güneşe çıplak gözle bakılmaması öğretildi senelerce,
Ve içi yalan dolu kuyulara hapsedildik.

ben ki en kibar insanların aynadaki zıttı olan Hayatperest,
Ben ki hummalı bir çalışma ürünü olan 29 yaşında bir sperm
ben ki örümcek beyinlere hamak kurup yatan bir tembel..
Ben ki Hayatperest...

3 Haziran 2011 Cuma

Dostlarım hepiniz ölüsünüz!

Parmaklarımdan akar yoğurduğum hayatımın yorgunluğu,
Senin şeklini veriyorum bulutlarıma,
Üzdükçe hayat seni,
Matemin damlıyor yollarıma,
Katrelerinde ayak izlerim...

Rahlemin üzerindeki en ıslak kağıdıma döküyorum mürekkebimi,
Bütün mutluluğumu bir geminin içine çiziyorum,
Tayfalarım noktalarımdan.
Henüz görünmekte Venüs,
Van kedilerine inat ay ve güneş gözlerim...
Dostlarım hepiniz ölüsünüz!

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Tanrı insanları bilerek üzüyor,
ağlatıyor,kızdırıyor,yaşlandırıyor..

Kırışık alınlara koyup kağıdını,
gelecek nesilin alın yazısını daha düzgün yazmak istiyor.

20 Mayıs 2011 Cuma

Gel otur yanıma,
İster uzan , uyu,
İstersen gözlerini dinlendir.
Dinleme ama anlamaya çalış,
Görme ama bakmaya çalış.
Birazdan anlatacağım insanların beni neden anlamadığını,
Birazdan anlatacağım her gece yer çekimine nasıl karşı koyup bulutların üzerinde uyuduğumu.
Her sabah uyandığımda Tanrıyla karşılaştığımı anlatacağım.

Her insan potansiyel olarak Tanrı'dır , canı sadece Tanrı'nın alacağını varsayarsak...
yada her insan Azrail'in ta kendisidir.Ete kemiğe bürünmüş hali...

Canını emanet ettiğin otobüs şoförü de alabilir canını bir anlık gafletiyle,
verdiğin parayı beğenmeyen bir dilencide,
Camları temizleyen hizmetçinin üzerine düşmesi de,
Hayvanat bahçesinde çalışan birinin filin üzerine sıçması gibi komik bir olay sonucunda da ölebilir insan.
Kısacası her an bok yoluna gidebiliriz.

Sadece anneler Tanrı , insanoğlunun geri kalanı her an Azrail olabilir.

Ben kimmiyim?
Ben küfür etmek isteyen dindarların fermuar çekilmiş dudaklarıyım.
Ben başını kapatmak zorunda kalmış,simsiyah giydirilmiş bir kızın özgürlük diye bağırmak istediği feryadıyım.
Ben itaat için beyne sevap enjekte eden iğnenin ta kendisiyim.
Ben yasakları kazıyan tırnaklardan süzülen kanım.
Ben zinayım.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Yar;
Cennetle cehennem arasında cereyanda,
Ölüm - kalım savaşı bir yanda,
İyi ile kötü arasında çıkmazda,
Günah ile sevap arasındaki yolda sormaz'dayım.

Yar;
kalem kağıdın üzerinde nasıl titriyorsa yalnızlıktan,
döküyorsa mürekkebini gözlerinden,
Mum ışığı gece nasıl üşüyorsa soğukta,
Nasıl bir akrep onca düşmanın arasında kendini zehirliyorsa,
Gururumdur gözlerinin hapsinden kaçmak isteyişim.

Yar;
Bir tren camından izlerken dünyayı,
Savaşlar , barışlar dışında bir dünya var ise,
Var ise aşktan daha öte,
Bütün güzellikleri yoluna dokumak istiyorum.

17 Mayıs 2011 Salı

Bütün yolların ömrü üç vakte kadardı,
Kahve falı kadar kurumuştu dibimiz
ve seçilmesi gereken iki yol vardı,
biri hak yoluna biri bok yoluna çıkardı hep.
Bok yolunu seçenlerin tarafındaydık,
boktan bir yolun , boktan yolcuları olur,
biz de bu pis denizin yüzme bilmeyen cankurtaranlarıyız.
Kendimizden başka herkese hayrımız dokunurda,
Elalemin mezarına yatarız geceleri.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Aklım göbek bağlıyor iyice,
Beyin jimnastiği yapmayalı uzun zaman oldu,
Uzun uzun düşünmek mi lazım yalnızlık üzerine , sevda üzerine, ölüm üzerine,
yada inceldiği yerden kopmalı mı sırat köprüsü?
Eğer hayat ölüm gerçeği ise,
Böcek dolacak bu mezarı bir gecede kazdım.

Yarım-yamalak görünen ışığa ulaşmak için bataklıklara az mı saplandım,
Cennetle cehennem arasında ceyranda kalıp hastamı olmadım,
Yüzyıllar boyu bir yalanın peşinde koşup deli de oldum.
Kralını zorla güldürmeye çalışan soytarıda,
Eline kalem yakışmayan şair çakmasıda.
Med-cezir oldu sürekli gözlerimde.
Eğer yalnızlık üzerine bir cümle yazılacaksa,
Bütün bu ömrü "düş"ünce yazdım..

11 Mayıs 2011 Çarşamba

ruhlar pazarında sahiplerini bekleyen bedenler,
Kundaklarda yarım açık gözbebekleri,
ayaklarımın altında kutsal suyla yıkanmış yılanlar,
çıkmaya hazır bir can,
avuçlarımdaki akrepler,
Alnımda iğneleyici veda busenle asılmış vodoo bebeği,
yarım kalmış şaraplar ve
tadı damağımda küfürlerin.

yanağından makas alıyorum bütün büyücülerin,
kurşun döktürüyorum beynimi açtırıp,
Sırtı kamçılı bir kuklayım...
ruhlar beden seçiyorsa eğer
Fazlasıyla mazoşist bir ruha sahibim..

3 Mayıs 2011 Salı

Ve dedim ki;
"Günün ilk ışıklarıyla ayrıl..."

Ve yine dedim ki,
Güneşe yürüyorum her zaman , hatta koşuyorum,
Güneşin oğluyum ben.
Gölgem gibi geçmişimde kalmalısın.
Gündüz de olsa gece de olsa bütün gölgeler siyahtır.
"Günün ilk ışıklarıyla ayrıl..."

29 Nisan 2011 Cuma

Beni insanların ulaşamayacağı yerlerde muhafaza edin.
Yalandan , dolandan , savaştan, kandan, hırstan,
savaştan , hatta barıştan...
Mutsuzluk ihtiva ederim her daim.

Kalemler kılıçtan daha keskin olmuştur hep,
ama adaletsizliğin tokmağı daha yazmadan iniyor tepemize.
Terazinin dengesini para bozduğu sürece saklandığım raftan çıkarmayın beni.

verdiğin nimetler için şükranlar sunarken , aldığın insanlık için küfürleri peş peşe sıralıyorum sana...

28 Nisan 2011 Perşembe

İnsanlara saygıyı öğretmek istiyordum çocuklara,
Lakin hac'da bile birbirlerini çiğneğerek öldürüyorlardı.

Hayvan sevgisini öğretmeye çalışıyordum çocuklara,
Lakin onları kestiğimiz bayramımız bile vardı.

22 Nisan 2011 Cuma

Yüzümün yarısını cam kırıklarıyla yıkayıp,
Ağrıyan gözlerime geçmişimi sürüyorum.
Duvarlara büyük puntalı kırmızı harflerle "arandığını" yazıp,
Bir psikolog koltuğunda, çocukluğumda seni arıyorum.
Sapanıma kalbimi koyup taş atıyorum yalnızlığa,
Ve işte orada cam kırıklarıyla yüzümü yıkıyorum,
ağrıyan gözlerime geçmişimi sürüyorum.
Makyajlı bir yalana sarılmaktansa,
Bembeyaz bir deli gömleğine sarılmalı insan,
salyalarını akıta akıta...

19 Nisan 2011 Salı

Bir bilenin söylediği gibi,
her beş saniyede bir , bir insanoğlu yağmur duası ediyor.

Kınalı avuç içleri yine gökyüzüne dönük,
medet ummak için Tanrı'dan..
Dişler takırdıyor, yere doğru kapalı gözler,
Dualar fısıldıyor çatlak dudakların arasından,
Bir "Yar" yağmuru bekler durur insanoğlu,
Hep bir ümid.
Hep bir bilinmeyeni bekleme isteği,
Hep bir güven arama,
Hep bir göremediğine inanış...
Hep tavaf..

bir bilenin söylediği gibi,
Her beş saniyede bir , bir çocuk açlıktan ölüyor.

Yaralı yürekler , yalanı bol ağızlara düşkün olurmuş,
Çıkmaya teşne ruhlar fakirleri seçer,
Sistematik bir şekilde doyarmış zenginler.
Ensesi kalın olanın götü büyük olurmuş,
götü büyük olanın bir günlük tattığı et afrikadaki bir çocuğun kilosuna eşitmiş..
Hep bir masal anlatımı mevcut,
bütün güzel günlerin sonu gözyaşı,
bütün hikayelerin sonu ölüm...

Bir bilenin söylediği gibi,
Dakikada bilmemkaç çocuk doğuyor..

Buda demekki dakikada bilmemkaç geleceğin sapığı,
profosörü,taksicisi,engellisi doğuyor,
bir o kadarıda ölüyor.
Bir insanın kana bulandığı tek gün doğum günü olsun,
Ölürken sancısız ölsün,
Hep sevsin,
Bazen üzülsün,Hep mutlu olsun yeni doğan çocukların geleceği.
Hep anne ve babanın temennilerinden dualarından ibarettir gelecek,
ama kader yazılmıştır.
Mapus damlarında ölüm orucundada ölebilirsin,
anıt mezarada gömülebilirsin..

14 Nisan 2011 Perşembe

Pırıl pırıl aşklar
ve
tavuk suyuna batırılmış hayatlar.
Gece gündüz demeden,
Döner bütün dolaplar.

Bazen ne olduğunu anlamazsın
Görmezden gelirsin yolundakileri,
Ve
Çarpmak istersin önüne her gelene.
Bir kalpten diğerine kaç saatte gidiliyorsa,
En hızlı vasıta emrinde olsun istersin cebindeki son paraya güvenerek..
Bir kalp üç zengin züppe tarafından kaç saatde aşka doyuruluyordu?
kaç saatte bir yaşanılıyordu ayrılıklar?
Vitamini dudaklarındamıydı sevgilinin,
Yada çekirdeğindemiydi bizzat.

Büyük bir harita yapbozunun iki eksik parçasıyız.
Birbirine her an yıkılabilecek olan bir köprü ile bağlanmış iki kıta,
iki aşık,
iki özlemli...
Yeni bir kıtaya geçmek gibidir , yeni bir şehre alışmak gibidir yeni bir "ten"
Pırıl pırıl caddelerinde yürümek varken sevgilinin,
Tavuk suyu ve soğan kokulu yalnızlıklarla yaşıyorum ben.
Bİr kez daha acıtıyor varlığım
bu sefer biraz daha derinde iğnelerim.
Voodo bebeklerine kafa tutan bir deliyim.
Sahibinden satılık mutsuzluk dolu şırıngalar satıyorum.
Yerle yeksan içim,
Demir parmaklıklar ardında gibi,
Vücuduma çizikler atarak,
Huzursuz geçen günleri sayıyorum.

Cami cami,kilise kilise,türbe türbe dolaşıp
Bildiğim bütün bedduaları ediyorum,
Yolcuyken arkamdan kimse su dökmesin,
Sahibinden çıkmaya hazır ruhumu satıyorum.

10 Nisan 2011 Pazar

her güzel gibi görünen günün ardından kafamı tuvalete sokup bok kokusunun üzerine gökkuşağı kusuyorum ben.
Kurak ve çatlak dudaklarımın arasından içimde belediğim böcekler gün yüzüne çıkıyor.
Sorular yerine cevaplar soruyorum Tanrı'ya ben.
Gögüs kafesimin üzerinde cam kırığı yaraları,
altında ise mumya gibi sarılı üzerine bengay sürülmüş hayal kırıklıkları var.
O yüzdendir düşlerimin bu kadar pis kokması...

4 Nisan 2011 Pazartesi

Çocukluk zamanlarıydı kaldırıma oturup tenekeyle davul çaldığım günler.
Gözlerim çocuk bakışlıydı,
Dilimde lolipop tatları,
Ellerimiz yaramazlık yaraları...
.................
artık sonsuzlukta oturuyorum,
aptal aptal bakıyorum,
Damagımda pis bir sigara tadı,
dudaklarım izmarit yanığı,
Ellerimde parmak izlerin.
Seni düşünüyorum.
Artık teneke değil,
bütün zamanı sana çalıyorum...

1 Nisan 2011 Cuma

1 Nisan 1 İnsan

Bu yürekte isyan başladı artık,
Bütün organlarım ellerinde kırmızı pankartlarla,
yalnızlığımı yağmalıyor...
Başkaldırmış gözlerim gördüklerime,
ellerim tuttuklarıma,
yaşasın kalbimin itaatsizliği,
yaşasın damarlarımda çoğalan kırmızı adrenalin.
Bizler Tanrı'nın şaka yaptığı kullarız..

30 Mart 2011 Çarşamba

Aslında bir cevap var nedenlere dair.
Neden suskun olduğumuza,
neden kızgın olduğumuza,
neden üzgün olduğumuza,
neden asık suratlı olduğumuza dair bir cevap var elbet.

İnsan vücudunun 4/3'ü umutla doluysa eğer
çok kan kaybediyoruz dostum.
A sınıfı kan grubunun en arka sırasında oturan mutsuz,
sinirli, fakir bir o kadar kalbi yaralı çocuklarız.
O yüzden ten rengimiz bembeyeaz,
o yüzden vampir gibi kana muhtacız.

Hep iki-üç sınıf üstümüzdeki kızları sevdik,
hep başımızı belaya soktuk,
Mutluluğumuzun sırları ulaşamayacağımız yerlere saklandı hep,
Bizler Tanrı'nın bile sevmediği reçetesiz doğan hasta kullardık.
Annesi gögüs kanseri olan , anne göğsünden mahrum olan bebeklerdik.
Ellerine kirpi derisinden baston tutuşturulmuş ihtiyarlardık...

Aslında bir cevap var nedenlere dair.
Neden suskun olduğumuza,
neden kızgın olduğumuza,
neden üzgün olduğumuza,
neden asık suratlı olduğumuza dair bir cevap var elbet.

28 Mart 2011 Pazartesi

İnsan , akşam üstleri Tanrı'nın sürdüğü arabanın camından içeri kafasını uzatıp para için her türlü muameleyi yapacağını belirten yaratıktır.

26 Mart 2011 Cumartesi

Rus ruleti kol geziyor yanıbaşımda,

Ruh gevşetici kremler kullanıyorum artık,
Siyaha boyanmış adı gökkuşağı olan haplardan içiyorum beşer beşer,
uykusuzluk ilaçları soruyorum sağa sola.
Kargalar bir müddet sessiz ve açlık grevindeler.
Ameliyata alınıyorum bir müddet sonra,
Kalbimin yerine kör bir dokumacının işlediği gergef yapıştırılıyor.

uyuşturucu kol geziyor yanıbaşımda,

Sevda yanığı parmaklarımı kokluyorum,
Zenciler beyaz ,
beyazlar çekikgözlü,
çekikgözlüler sakat çocuk doğuruyorlar.
Ultrasonda radyasyon belirtileri ,
"Dağlarda kar sesi" ,
tütün tarlalarında Kazım Koyuncu notaları var.

15 Mart 2011 Salı

Adını kimsenin bilmediği,
yıldızsız bir otel odasında ölü bulunmak.
yalnız olmak lazım,kimsenin üzülmeyecegini bilmek ...
gülümsediginde 32 diş yerine bozuk para takmış insanları geride bırakmak,
başka bir dünyaya adım atmak,
yada bir çiçeğe can vermek..
kurda kuşa yem olmalı şu hayatın sonunda...
lanet olsun.

boktan...

güneşe yakın bir uçurtmayı tek başına izlemek istemiyorsan,
tek porsiyon ise hayatın,
yatağın tek'iz ise,
sevmek için ,konusmak için ,
sarılmak için,
kimseyi bulamıyorsan ,
kimseye yaklasamıyorsan ,
kimseye güvenemiyorsan sıçtıgın andır...
işte ben o bok denizinde yüzmeye çalışıyorum,
üstelik yüzme bilmeden ve can simidim olmadan...
boktan başlayan hikayelerin sonu her zaman kötü kokulu bitmiştir.

Dolunayda doğanların hikayesi...

Dolunayda doğanların hikayesiydi.
Hepsinin ortak noktası güneş tutulmasındn sonraki ilk dolunayda doğmuş olması değildi.
hepsinin ortak noktası çeşitli yaşlarda dibe vurmuş olması değildi.
hepsinin ortak noktası alkolik olmuş olması değildi.
hepsinin ortak noktası annelerinin doğumdan sonra doğurganlıklarını yitirmiş olması değildi.
hepsinin ortak noktası terkedilmiş olması değildi.
hepsinin ortak noktası iktidarsız olması değildi.
hepsinin ortak noktası babalarını tanımıyor olmasıda değildi.
hepsinin ortak noktası genelevde onlarca kadının içinde şımarık bir çocuk olarak yetiştirilip,
büyüyünce bütün erkekleri babası zannetmesi de değildi.

hepsinin ortak noktası yüzyıllık yalnızlıklara sahip olması idi.
hepsinin ortak noktası dikenli tellerle çevrili yastıklara yüzüstü uyumak zorunda bırakılmış olmaları idi.
hepsinin ortak noktası çivili yataklara,jiletli sevdalara maruz kalmaları idi.
hepsinin ortak noktası duvarlarında kan izlerinin diplerinde kırık tırnaklar bulunmasıydı
hepsinin ortak noktası sonu görünmeyen bir tünele girip tren ışıyla karsı karsıya kalmalarıydı
hepsinin ortak noktası yine bir güneş tutulması sonrası ilk dolunayda dünyanın çeştli yerlerinde intihar etmiş olmasıydı.
Dolunayda batanların hikayesiydi...
Ve bloglar tekrar özgür.

28 Şubat 2011 Pazartesi

Biz Piçtik.

Biz cam kırıklarının üzerinde emekleyerek yürümeyi öğrendik
Fasulyelerdi ilk alfabemiz.
Dilimizde ana babaydı fakat gözlerimiz oldukça gurbet bakışlıydı
Yastığımız kuş tüyü değil kaktüs idi..
aynı şekilde yorganımız kirpi derisiydi..
Konuşmaya başladığımız ilk günden itibaren hiçbir cümlemiz nokta ile bitmedi,
Adımız hep yardım anında çıktı iki dudak arasından...
Ellerimiz çoğu kez çalışırken terledi sevgili avucu yerine...
yerinde değildi tüm sözler
gördüğümüz yakınlar epey uzak..

korktuğumuz andır,
anne eli bıraktığımız andan itibaren hayat bir tuzak..
baba nasihatı duymadığımız andan itibaren yaşam gökte nokta kadar gördüğümüz uçak..
Tanrı kapatmıştır ışıklarımızı,
her gün ay ışığı bekler olmuşuz,
güneşten bihaber gözlerimiz..

Biz sizlerin hiç farketmediği herhangibir alışveriş merkezinin temizlikçilerinden biriydik,
Biz şu an oturduğunuz lüks vilların yapımında çalışan 18 yaş altı , elleri kalem yerine çivi tutan çocuklardır,
Biz en çirkin , en güvensiz erkeklerin kaplan kesildiği genelevlerde çalışan kadınların babası belli olmayan çocuklardık,
Biz piçtik.
Biz sevemedik,
aşk nedir bilemedik...

22 Şubat 2011 Salı

Çocuguna mutlu bir gelecek yaşatmak istiyorsan,
yüzmeyi ondan önce hayallerine öğretmelisin.
Zira bütün hayaller suya düşüyor büyüyünce.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Güzel yazı defteri olarak insan bedeni...

Çekilen dertler,sıkıntılar,ayrılıklar,
yalnızlıklar,
ölümler kalımlar,
Gözyaşları,
Kanlar,
Kabugu koparılmış yaralar ve savaşlar.
Hepsi Tanrı'nın kendi el yazısını geliştirmek için seni kullandığının bir göstergesi...
Eğer bunları yaşarsan kırışmış alnına kağıdını koyup daha düzgün bir yazıyla yazacaktır bir sonraki neslin alın yazısını...

C.A

14 Şubat 2011 Pazartesi

Hayvan kırıklığı

Boynunda yalnızlıgın zinciri,
tutsaksın dar kafesler arasında,
şişmandır düşüncelerin,
beynine kelepçe taktırırsın hislerini zayıflatmak için.
Tırnaklarının arasında yılların kiri,
çok pişmansın...
hayal kırıklığından çok hayvan kırıklığı....

7 Şubat 2011 Pazartesi

yüzyıldır yalnızlıga sarıldı yorganlar,
yüzyıldır çaresizlere kucak oldu..
Ayrılanlara , eşi ölenlere , aldatılanlara , kimsesizlere iki kol arası sıcaklık oldu..
Sevdiginin kokusu gitmesin diye yıkanmadı birçoğu...
Hiç aldatmadı bir bez parçası bizi , hiç ayrılmadı...

27 Ocak 2011 Perşembe

ARAF'tayız hepimiz...

Günlerden hiç'ti,
gecelerden piç.
Mevsimlerden kış'tı.
Ve ben senden kaçtım,
sıcak ellerinden,..
anadan üryan dolaşıyorum düşlerimde,
Ceplerimde saflık tohumları,
Düşlerim beyaz güvercin,
Gözlerim yenidoğmuş çocuk anlamsızlığı...
Sürekli ağlamaklı
Karmaşa bütün yollar,
Girilen sokaklar çıkmazdı..

Yarım yamalak yazılmış sevda türküleri,
Bütün uzatılan eller havada kalmış,
Bakmak istediğin bütün gözler kör,
Sevdiğin dilsiz,
Ve sen sağır.
Parmak uçların yanık,dokunsanda hissedemezsin,
Kokusuz olurmuş ruhlar,
Ne sen anlatabilirsin sevdigini,
Ne hayat izin verir yaşamana,
Ne Tanrı izin verir ölmene...
Bu t'ARAF'tayız hepimiz...

25 Ocak 2011 Salı

Sözlerin duyup duyabileceğim en büyük savaşların nedeni,
Dumanı üzerinde küller,enkaz,yangın yeri yüregim,
bilmemkaçıncı sevda savaşından da mağlup ayrılmışım..
tarih kitaplarının herhangi bir sayfasındaki gri harp resimleriyim artık,
bknz. II.bahar savaşı , III.yatak muhaberesi , IV.kalp kırılmaları...

Cennet kolların açık,
Sen ki melek silüetindesin aklımda kalan şeklinle,
Gölgen gölgem olsun,
Baktıkların gördüklerim,
Yaşadıkların öldüklerim,
Ağların ördüklerim...

Cümlelerine sardığın ipek battaniyeler sarmalı beni,
Ses yalıtımıyla kaplı odam,
Dudaklarından süzülen her cümle,
dua dır benim için , geceleri seni işiterek uyudugum.....

24 Ocak 2011 Pazartesi

yatış poligonu

Lütfen beni "yatış poligonu" olarak kullanmayın.
zira ince dokunuşlar, kurşunlardan daha çok acıtmakta.....
hayat bir kadın olsa kesin adını taşıdıgı meslegi seçerdi.
Bu kadar mı orospu olur lan bi hayat...
sokak ortasında taşlanmış kadınlar,
taşlanmasa da fişlenmiş hayatlar..
fişlenmese de satılmış vücutlar..
değermiydi yaşamak için kendinden geçmeye?
anlasılmaz canlılar...

ya ruhlar?

insanlar kadar kahpemidir?
son nefesinden hemen sonra uçup gidermiydi,
bıkmışmıdır bu bedenden?
yoksa kalırmı yanında kıyamete kadar?
yalakalık yaparmı Tanrı'ya
yarı yolda bırakırmı ?
Yada hemen bir melegin altınamı yatar cennetin anahtarı için.
anlasılmaz ruhlar.
O TARAFTA BU TARAF KADAR OROSPUMU?
Yaşamak için bir organını feda etmek moda oldu son zamanlarda kimi filmlerde.
peki tekrar sevmek için neden reenkarnasyon gerekli?
çarşaflar ciğerlerimin aksine bembeyaz,
camların kenarlarında gözlerimin aksine renk renk çiçekler
kapı eşiginde hoşgeldiniz yazıyor,
ve çıkmak bir o kadar zor,
kalbimin bütün odalarını senin için ayırdım,
uzan içime kapa gözlerini,
en güzel rüyalarımı hazırladım senin için
uyanma bir daha...
Cİhan-ı fermandan:
Her kim ki beni kendine aşık ede,
Tez zamanda boynu öpüle :)

21 Ocak 2011 Cuma

Ben senin müridindim kalabalık içinde.
Sıradan biriydim anlayacağın,
sen ise bütün şeyhler gibi sahte...
kerpiçti duvarlar vurdu kırdı amına kodumun ayısı
kıymetimi iyi bil benden iyisi şamda kayısı :D
Ya yalnızlıgı seçersin yol kenarında sahipsiz bok gibi,
yada kalabalığı seçersin bokun peşinde koşan üç beş sinek gibi...
içki bütün sevişmelerin babasıdır...

19 Ocak 2011 Çarşamba

Duyu'm organı

Uykusuzluk masallarında anlatılan şatafatlı yollar
şekerli evler , gülümseyen yüzler
ve aşklar.
Hepsi yalanlar kitabının önsözü..

Lunaparkta bir dilencinin eğlenmesi kadar gereksiz birşeydir sevmeye çalışmak,
yada afrikafa aç bir çocuğa bilmemkaçıncı senfoniyi dinletip karnını değilde ruhunu doyurmaya çalışmak kadar saçmadır mutlu bir gelecek hayal etmek fakirsen eğer...

Dikiş tutmaz bir kalbi dikmeye çalışacak kadar salakmısın?
yada elleri yanmış bir insanın elini tutunca terletecek kadar güveniyormusun kendine?
bu kadar aptalmısın?
Hissedilmez olmuştur artık güzel duygular.

Ve yine afrikadaki aç bir kadını sikerek doyuracagınımı sanıyorsun karnı açken?
Bu kadar bacakarasına odaklı oldu düzen.
bu kadar iki cins arasında yaşanmamıştır hayat hiçbir evresinde.
bu kadar kör olmamıştır insanlar,
bu kadar katledilmemiştir çocuklar,hayvanlar,hayatlar...
Hep lider haklıdır hep halkını "düzen"...

Aşağı doğru tırmanacak kadar sapkın artık fikirler,
Nere gittiği belli olmayan yollar,
bütün sokaklar çıkmaz,
bütün sokak adları yalnızlık ve ölüm çağrıştıran , geçmişten kalma isimler donatılı..
Mutluluk sokağı,gülen kalp caddesi gibi isimler duymadım hiç.
Hep tarihin tozlu sayfalarından genellikle ellerini kana bulamış kişilerle övündüğümüz isimler dolaşıyor evlerimizin önünde...

"Bilmemne paşa mahallesine bir pizza lütfen"


Dumanaltı bir oda içinde ,
eşşek kadar adamların 0-15 yaş arasındaki veletlere ithafen şiir dedikleri yazıları okuyorum,
Günümüz şairleri sübyancı olmuş arkadaş...
"sen giderken arkandan küfür ediyorum" olmuş şiir artık.
Yerlerde sürünüyor kağıt kalem,
Sayfalar utanıyor artık , kimbilir üzerine ciddi birşey yazılmayalı ne kadar zaman olmuştur.
"ben 2 mısralık şiirimi yazayım bi liseli hatun kaldırayımda kim ölürse ölsün yalnızlıktan"

Uçaklar keza öyle,
Bir ülkeden ötekine barış elçisi isminde taşıdığı savaş elçilerini anlatmaya gerek yok sanırım.
"Ben küpümü doldurayımda kim ölürse ölsün açlıktan,sefaletten savaştan"

Bıçaklar desen yine öyle,
Tanımadıgı bi insanın kalbine saplanınca utanç duygusu duyarmı acaba?
yada neden bir tecavüzcünün aletini kesmez diye düşünürmüsün?
"ben sokayımda kalbine , el sözü yerine..."
O yüzden mi çelikten yapılmıştır? , duygusuz...

Yetimdir,sokak çocukları gibi muhtaç bakar gözlerine,
bir o kadar yüzsüzdür arabanı silen adamın "para vermezsen çizerim!!" bakışları kadar tehditkardır hayat..

Yanlış bir zamanda doğruyu bulmak için çırpınır yürekler...
dağlanmış,közlenmiş,körelmiş duygular...
6.histen eser olmayan bedenler...
5 duyu organı yerine sikinin dogrultusuna giden beyinler..

Güzel bir kitaba önsöz olmak istemiştir insanoğlu hep,
ama düşler her zaman paraya satmıştır kendini,
Bazıları hiç okunmamış , hiç yazılmamıs , yazarların kalbi zerre kadar his bulundurmayan kitapların içinde gelişi güzel cümlelerin arasına sıkışıp gitmiştir.
Bazıları ise bütün güvercinlerin takla atarak uçtuğu,
bütün insanların yalan da olsa güldüğü,
bütün kedilerin sobanın etrafında yün yumagıyla oynadıgı o güzel hayat bilgisi kitabının herhangi bir sayfasında yerini almıştır.

Hiç kimse gülmemiştir gerçekte,
Bütün ölüler özgürdür...

18 Ocak 2011 Salı

Yer karolarına basmadan koşuyorum,
yağmur yağmıyor ama
su sıçratıyor üzerime kalabalık.
Tanrının koydugu kurallara uymuyorum,
Bütün insanlar ağlıyor,
hepsinin burcu balık...
Koştukça koşuyorum bitmiyor yollar,
uzaklaştığımı sanıyorum ,
Girdigim bütün sokakların adı "yalnızlık."

17 Ocak 2011 Pazartesi

orospu kırmızısı

orospu kırmızısı


Kırmızı hemen belli eder kendini ilk defa suç işlemiş bir çocugun yanaklarında,
Kırmızı hemen belli eder kendini ilk defa özgür olmuş bir kızın bacaklarının arasında...
Kırmızıdır genellikle ilk içilen içkiler,
ilk sürülen rujun rengi,
Attığın , yediğin ilk tokatın izidir...
İlk ayrılık acısıdır,
İlk aşktır,
Günahın en çekici rengidir,
Orospu kırmızısı derler bizim oralarda,
Ki bizim oralarda ölüler yanar,
ayaklarında kıpkırmızı alev toplarıyla...

13 Ocak 2011 Perşembe

Kırmızı , günaha teşviktir,
Günahın en bozulmuş halidir ve en zevklisi...
Siyaha inat utanmazdır , arsız ve yüzsüz....
Aynı zamanda en masum renktir,
Hemen kendini belli eder suç işlemiş bir çocugun yanaklarında...
boy verdim acılara,
Sansürlü konuştum günlerce,
tövbe etmeye yeltendim gecelerce,
arımaya çalıştım pislikten,
Ama ne kadar çıpınırsan kadar batarsın belaya,
Ya yanındasındır Tanrı'nın melekler omuzlarında,
Yada ardındadır Şeytan girerken günaha...

11 Ocak 2011 Salı

Şeytan-i

Uykusuzluk masallarında anlatılan şatafatlı yollar
şekerli evler , gülümseyen yüzler
ve aşklar..
Hepsi yalanlar kitabının önsözü...
Hiçbir zaman anne sıcaklıgında sarılmadı hayat,
Baba şefkatiyle uyutulmadı geceleri tatlı dillerle..
Kapagı pembe içi simsiyah bir aldatmaca,
Yazan kısmında Tanrı yazsada içerikte Şeytan görünmektedir..
Ve kitap her zaman son sayfasından okunmaya başlandı.
Mutsuz sonlardan mutlu başlara doğru.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Diplerden kum çıkarmayı seviyorumda,
yüzmeyi bilmiyorum.
Ya bogulacagım şu bulanık denizlerde bir gün,
yada batacagım en dibine kadar yalnızlıgın...

Derinlerde,
yüzüme çarpıyor mutsuz yosunlar,
Boyunları tasmalı,
Özgürlükleri çalınmış bütün köpek balıklarının...